Bu durum yaklaşık iki-üç yüzyıllık bir sürecin sonucudur. Batıdaki gelişim aydınlanma iyi izlenmemiş, önemi kavranmamış, sanayi devrimi atlanmıştı. Batı medreselerini üniversiteye dönüştürürken, biz medreselerimizden müsbet ilimleri uzaklaştırdık.
Batı eğitime değer veriyor, sanatı destekliyor, kadın haklarını tanımaya başlıyor , makineye geçiyor, üretiyor, dünyaya yayılıyor. Buna karşılık Osmanlı içine kapanıyor. Dünyanın değiştiğini , geliştiğini anlamıyor. Yakasını kör taassuba, hurafeye kaptırıyor, bilgine değil, bağnaza, ham sofuya, müneccime önem veriyor. Batı, insanı, doğayı, evreni inceler, keşif ve icatlar yaparken, bizde Müneccimbaşı sarayın en önemli adamı oldu. Batı akla özgürlüğünü verirken, biz hurafeyi, ortaçağ anlayışını aklın önüne geçirdik. Matbaaya icadından ancak 275 yıl sonra izin verdik. 1729'dan 1830'a kadarki 101 yıl içinde sadece 180 Türkçe kitap basıldı. Batıda ise 1454'ten 1500 yılına kadarki 46 yıl içinde basılan kitap sayısı 40.000'dir. Bu fark Batı ile aramızdaki farkın derinliğini gösterir. Ortaçağ kafası Takyettin Efendi'nin kurduğu rasathaneyi uğursuzluk getirir iddiası ile yıktırmıştır. Osmanlı, din ile bilimi birbirinden ayırmayı başaramadı . Ne acıdır ki hâlâ da ayıramayanlar var.