Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kelimeyi tanımlayalım. Empati ile, birinin hissettiğinin aynısını hissemek kapasitesini kastetmiyorum. Bu sempatidir. Sempati oldukça popülerdir, ancak bana göre fazla önemsenmektedir. Empati ile yu­muşak, anlayışlı bir şekilde davranmayı kastetmiyorum.Bu destektir. Destek de oldukça değerlidir ve önemsenir. Öyleyse empati ne? Empati diğer insanların düşünce ve güdülerini doğru bir şekilde kavrama yeteneğidir, öyle ki insanlar "Evet, işte bu tam benim geldiğim yer" diyeceklerdir. Bu sıradışı bilgiye sahip oldu­ğunuzda, diğer insanların hareketleri hoşunuza gitmese de niçin öyle davrandıklarını kızmadan anlayıp kabul edebilirsiniz. Hatırlayın, öfkenizi yaratan aslında kendi düşünceleriniz, diğer ki­şinin davranışı değil. Şaşırtıcı şey şu ki; diğer kişinin niye öyle davran­dığını anladığınız anda, bu bilgi sizin öfke üreten düşüncelerinize bir sınır koyma eğilimine giriyor. Peki empati sayesinde öfkeyi ortadan kaldırmak o kadar kolaysa, niye insanlar her gün birbirlerine kızıyorlar? Yanıtı şu, empatinin kaza­nılması zordur. İnsan olarak bizler kendi algılarımızla donatılmışız ve otomatik olarak insanların yaptıklarına anlamlar yüklüyoruz. Diğer in­sanın kafasının içine girmek çok çalışma gerektirir ve çoğu insan bu­nun nasıl yapılacağını bile bilmiyor.
Bakalım talih kime gülecek :D seçim zor
Seçim yapmak öyle zor ki! Bir iki kişi olsa kolaydı ama bunlar dört kişi. Kolaysa seç birini. Nikanor İvanoviç biraz zayıf ama hiç fena değil; İvan Kuzmiç de fena değil. Doğruyu söylemek gerekirse İvan Pavloviç de şişman olmasına karşın endamı hoş bir adam. Ne yapacağım ben şimdi? Baltazar Baltazaroviç de saygın bir adam. Karar vermek öyle zor ki, anlatamam! Nikanor İvanoviç’in dudaklarını alıp, İvan Kuzmiç’in burnunun altına koyabilsem, sonra biraz Baltazar Baltazaroviç’in o çalımından alıp, üstüne de İvan Pavloviç’in endamından ekleyebilsem karar vermek kolay olurdu. Oysa şimdi düşün dur! Başım ağrımaya başladı bile. Her şeyi şansa bırakıp kura çekmek daha iyi olacak sanırım. Bu işi Tanrı’nın iradesine bırakmalı; kim çıkarsa kocam o olsun. Hepsinin adlarını kâğıtlara yazıp katlarım, sonra da kim çıkarsa çıksın.
Reklam
Sadece sev, öyle mi? Siktir! Sen hiç hayatında bir Gazâ tanıdın mı? Kolaysa gel de sen sev, amına koyayım!.. Sonuçta, belki bir deliydim… Ama insanlara dokunacak kadar değil.
Roma klasik Yunanistan'a benzer şekilde filozofları teşvik edecek bir ortam yaratmamıştır, ama Çinliler ve Hintliler dahil diğerleri de bu alanda farklı değildir. Hellenistik dönemin filozofları da öncülleri kadar orijinal birer düşünür değildir. Bununla birlikte Roma kültürü Stoacı felsefenin bazı iyi tefsircilerini, birkaç dikkate değer tarihçi ile Latince nesir ve nazımın çok sayıda yazarını yetiştirmiştir ki, bunlar arasında yer alan epik şair Virgil dünya edebiyatının tartışmasız dev bir isimdir. Roma entelektüel başarılarını Yunanistan ile mukayese ederek zayıf göstermek kolaysa, yüzyıllar boyunca o derece gösterişli bir yetenek sahibinin ortaya çıkması Roma kültürünün muhafazakâr fikirlere dayandığını gösterir ve Yunan geleneğinin bununla ilgisi büyüktür. Yüksek makamlara gelen Romalı politikacıların uzun süre yönetici, general, inşaat ve mühendislik çalışmalarında gözetimci, avukat ve hâkim olarak görev yaptıkları görülür. Roma bu görevleri yapabilecek çok sayıda insan yetiştirmiştir. Romalıların yönettikleri imparatorluk hoşgörülü ve kozmopolitti, öyle ki Hristiyanlık gibi, gelecekte huzursuzluklara gebe olan son derece devrimci bir inanç dahi, köklenip gelişme olanağı bulabilmiştir. Bunda belli bir entelektüel karmaşıklığın da payı vardır. Daha sonra geriye bakıp, insanları kâfirlikle yargılayan başka bir
Sayfa 153 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
Hatta bu sayede, öylesine doğal bir şekilde söyleyebilmişti o cümleyi: "Sadece sev!" Defalarca tekrarlamıştı ... İneği sev, kendini sev, insanları sev, hayatı sev... Sadece sev, öyle mi? Siktir! Sen hiç hayatında bir Gazâ tanıdın mi? Kolaysa gel de sen sev, amına koyayım!.. Sonuçta, belki bir deliydim... Ama insanlara dokunacak kadar değil!
Sayfa 304Kitabı okudu
Defalarca tekrarlamıştı... İneği sev, kendini sev, insanları sev, hayatı sev... Sadece sev, öyle mi? Siktir? Sen hiç hayatında bir Gaza tanıdın mı? Kolaysa gel de sen sev, .....!... Sonuçta, belki bir deliydim. Ama insanlara dokunacak kadar değil!
Reklam
Zaten şiirin çok da anlaşılır olması iyi bir şey değildir. Bülbül ötüşünden zevk alırız ama neden bahsettiğini bilmeyiz, merak da etmeyiz. Sadece şundan eminizdir “güzel şeyler söylüyor mutlaka!” s.7 “Teberri olmadan tevelli olmaz” Yani zararlıdan, kötüden, hayırsızdan uzaklaşmadıkça, güzele yanaşamazsınız asla. Cem-i zıddeyn muhaldir, (iki
Öyle kolaysa gel başımdan ( şarkı çalıyor kulaklarım da)
Günün gerektiği şekilde yaşamak yani unutmak. Uyuyarak unutmak artık olanaksızdı en azından geceye dek...
Ve ben, doğduğumdan beri oynuyordum. Çünkü Gazâ, bir insanın değil, bir rolün adıydı. Bir karakterin adı! Öyle olması gerekiyordu. Yoksa kendimi çoktan öldürmüş olurdum. Eğer Gaza, gerçekten de bir insan olsaydı, onun varlığına tahammül etmek mümkün olmazdı. Hele onu sevmek, asla! Dolayısıyla, Gazâ bir dublördü aslında. Tehlikeli sahneler uzmanı bir dublör! Hatta bu sayede, öylesine doğal bir şekilde söyleyebilmişti o cümleyi: "Sadece sev!" Defalarca tekrarlamıştı... Ineği sev, kendini sev, insanları sev, hayatı sev... Sadece sev, öyle mi? Siktir! Sen hiç hayatında bir Gazâ tanıdın mı? Kolaysa gel de sen sev, amına koyayım!..
Sayfa 304Kitabı okudu
Reklam
Öyle kolaysa ..
Daha önce aşıp geçemediğin şeyin üstesinden geçmelisin, bunu denemelisin!
Sayfa 286 - GOA YayınlarıKitabı okudu
"Al sana! Taşra!" dedi Çiçikov bir adım geri çekilerek ve kadınlar yerlerine dağılınca yüz ifadesinden ya da gözlerinden mektubu yazanı bulabilir miyim diye yeniden çevreye bakınmaya başladı ama ne gözlerin ne yüzlerin ifadesinden bunu anlamanın olanağı yoktu. Bütün yüzlerde öyle zor yakalanır bir incelik, öyle kendini dışarı vuran bir incelik vardı ki... "Hayır," dedi içinden Çiçikov. "Kadınlar öyle varlıklar ki..." diye devam edecekken elini salladı ve "Söylenecek söz yok!" dedi. "Kolaysa git, yüzlerinden akıp giden her şeyi, o imaları, o ışıkları anlat, hayır hiçbir şey anlatamazsın. Yalnızca gözleri bile öyle büyük bir ülkedir ki içine giren bir daha yolunu bulamaz. Ne yaparsan yap çıkaramazsın onu. İstersen o gözlerdeki tek bir pırıltıyı anlatmayı dene bakalım; buğulu, kadife, şeker, kim bilir daha ne sıfatlar! Sert, yumuşak, hatta mahzun ya da başkalarının dediği gibi baygın, ya da ister baygın ister olmasın öyle bir yakalar ki insanı, içinden keman yayı çekilirmiş gibi olur. Hayır, uygun sözcük bulmak çok zor; insanlığın cins-i latif kısmı, işte hepsi bu, daha fazlası değil!"
Sayfa 202Kitabı okudu
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.