Bir evliliğin başlaması için pek çok iyi ya da kötü neden olabilir. Ama hiçbiri, tecavüz kadar tuhaf bir başlangıç yaratamaz. Hele kız çocuğunun genital bölgesini, mikroplardan korumak işlevinde olan bir zarın kaybının, bir insanın yaşamını değiştirmesi kadar akıl dışı bir şeye zor rastlanır. Bu, evine girerken camı kıran hırsıza evin tapusunu vermek ve gönüllü hizmetçisi olmayı teklif etmek kadar mantığın iflasına işaret eder. Evlilik öncesi taraflar birbirini araştırır ve kötü bir özellik gördüğünde de bu evlilikten vazgeçer. Peki birinin tecavüzcü olduğunu bile bile evlenmenin amacı nedir? Bir barbarın tecavüzlerine evlilik içinde rahat rahat devam etmesi mi?
Diyelim ki şişmiş gözleri mosmor bir kadına soruyorsunuz: "Peki, neden seçtin kocanı?" O da şöyle bir cevap veriyor: "Çünkü o, bir tecavüzcü." Eğer bu söz saçmaysa, kızları tecavüzcüleri ile evlendirme anlayışı da bir o kadar saçma ve ahlaksızca. Bir zar değil ki kadın, bir birey ve değerini altı üstü bir zar belirleyemez. Öyle olsaydı, soğan kat kat zarlarıyla en değerli şey olurdu.
"Oysa insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerden değil mi iletişim? Bizi sosyal yapan yegane özellik. Bazen konuşarak, bazen yazarak, bir işaretle hatta bir bakışla anlaşabiliyor olmamız."
Sağlıklı yaşam tarafına geçtiğimizde de Avrupa'nın en az uyuyan, en fazla obezite yaşayan, en asabi ve en az egzersiz yapan ülkesi olarak gözüküyoruz. Ayrıca yaşam memnuniyeti açısından da son sıralardayız. Bu durum tatminsiz, detaylara dikkat etmeyen ve az bilgiye rağmen büyük bir özgüven sahibi olan bir toplum olmaya başladığımızı gösteriyor. Maalesef bu üç özellik "kibir sendromu" denilen olguyu da ortaya çıkarıyor. Ekonomik parametrelerin bozulmuş olması da "kibirli" davranmayı haklı çıkaracak örnekler yaratıyor.
Çok kimse kendindeki kusurun farkındadır, fakat açığa vurmaktan çekinir. Kendindeki kusurları görebilmek bir özelliktir, bu kusurları söyleyebilmek ikinci özellik, hele kendi kendisiyle alay edebilmek zeka işidir.