Konusu ‘’kadın ve kurmaca’’ olan Kendine Ait Bir Oda,Virginia Woolf'un 1929 yılında yayınamış olduğu kimilerince feminizmin başlamasına sebep olmuş bir kitap kimilerincede güçlendirmiştir.
Bana sorarsanız, Kendine Ait Bir Oda, Woolf'u basit bir feminist manifestosu sıfatından çok daha ilerisine taşıdığı bir kitap.Tabi subjektif olarak
Bir gün son imtihanı verdim. Bilmeyerek girdiğim o kapıdan bilerek çıktım. Bu çıkış bendeki kederi bertaraf etmedi. Bilakis artırdı. Ben artık cemiyet içine atıldım. Daha mektebin kapısından itibaren attığım ilk özgürlük adımı beni sarstı. Artık hürdüm. Memleketin kanunundan başka kimse hareketlerime karışmayacak. Fakat be bilir miydim ki cemiyet dediğimiz bu silsile benim de elime, ayağıma sarılarak bir mesai esiri daha yaratacak? Buna hiç ihtimal vermiyordum. O gün sevincimden, yolda kuşlar gibi yürüyor, acelemin farkına varamadığımdan nefesim tıkanıyordu. Ya o gurur neydi? Tahsilimi tamamlamıştım. Ne kadar hata! Ne kadar budalalık! Meğer ben daha çalışacakmışım. Kurtulmak mümkün değil.
Treatland'da o gün de her şey bir önceki gün gibiydi...
Tek bir şey dışında.
Soytarı sabaha kadar uyuyamamış yatağında bir o yana bir buyana dönüp durmuştu. Sabahın yaklaştığını haber veren horozların ötüşüne ilk kez bu kadar çok sinirlenmişti. Nedendir bilinmez çocukluğundan bu yana pek de haz etmezdi horozlardan ve horozları anımsatan
Üç kadın. Üç hayat. Üç kıta. Tek bir talep: Özgürlük!
Bunu okuyunca bu kitabın kalbime dokunacağını hissetmiştim. Kadınların karşılaştığı ama yok sayıldığı bir dünyaya yine öfkelensem de canım Giulia, canım Sarah ve canım Smita bana umut dolu bir kapı açtı. Vazgeçmemek birilerine değil de bir amaca bağlanmak ve bu yolda ilerlemek neydi onu hatırlattılar. Kalemine sağlık Laetitia Colombani
Saç ÖrgüsüLaetitia Colombani · Yan Pasaj Yayınevi · 20206,1bin okunma
Azalmanın başka güzel bir yanı da, her şeyinin büyüyerek gözüne görünür hale gelmesi. Sanki küçük minik bir sürü şeyin varken, büyük kocaman birkaç şeyin oluyor. Kavuşuyorsunuz nihayet! “Neydi o hengâme yahu?” diyorsunuz. Muhabbet başlıyor her şeyle.
Azalmak aslında çoğaltıyor. Daha fazla şey yapabilir hale geliyorsun tuhaf bir biçimde. Belki her şey görünür hale geldiğinden. Belki sadelik daha fazla fikir doğurabildiğinden. O çokluğun çöplüğü, senin ihtimallerini azaltıyormuş meğer. Hani size de olmaz mı, çok seçenekle elde var sıfır kalakalmak? Seçenek tamamen bir kirlilik ve özgürlük bile değil. Tam tersi, daha az seçenekle daha çok özgürsün. Seçenekler çoğalıp seni ezmiyorlar çünkü.
Sayfa 82 - 83, Biraz daha azalalım mı?Kitabı okudu
_UYUYORSUN! Rüyadasın. Gece gündüz demeden rüya görüyorsun. Bazen açık bazen de kapalı gözlerle. Hakikat değilsin. Rüya gören bir zihin, hakikati göremez ve hakikati de bir hayale dönüştürür. Gerçekle yüzleşirsen gerçek, hakikate dönüşür; kaçarsan yalanlar içerisinde yaşarsın. Uyan! Uyanık ol. Uyanık olmak hedeftir. Sessizlik içinde düşünerek
Çocuklarda en büyük korkulardan biri ‘kıtlık’mış.
Bu hiç geçmiyor bence. Sürekli ihtiyacımız olmayan yeni şeyler almamızı başka nasıl açıklarız? Bolluk istiyoruz. Yarın bir gün kimsenin bir şeyi kalmazsa, bizde depo dolu olsun. Ben de toplamışım. Her şeyden toplamışım. İyisiyle kötüsüyle. Para kazandıkça, gerekli gereksiz almışım. Bir etek daha,
İpi boynuna geçirdi; düzeltti. Tam o sıra dışarıdan birkaç arabanın korna seslerini duydu; başka araçlar da katıldılar buna; kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri arasız, kesintisiz ötmeye başladılar. Neydi bu? Kulakları mı uğulduyordu? Yoksa dışarının, başkalarının bir çağrısı mıydı? Yüzünü buruşturdu. Sağdı daha, her şey elindeydi. İpi boynundan çıkarabilir, bir süre bekleyebilir, kaçabilir, karakola gidebilir, konağı yakabilirdi. Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük. Ayaklarıyla masayı itip aşağıya yuvarladı; bir boşluğa düşerken durdu. Gözleri, ağzı açık, bacakları gerilerek, çırpınarak sallanırken kollarını kaldırıp başının üstünden ipi tutmaya uğraştı. (Ne oldu? Yapmayı unuttuğu bir şeyi mi anımsadı birden? Ya da yeryüzünde tek gerçek değerin kendisine verilmiş bu olağanüstü yaşam armağanını korumak, her şeye karşın sağ kalmak, direnmek olduğunu mu anladı giderayak? Yoksa bilinçsiz canlı etin ölüme kendiliğinden bir tepkisi miydi bu?)
Bacak aramda bir güvercin ölüsü var anne
Şimdi bütün gökyüzü benim olsa n'olur
Sıtmalı akşamlardan biriydi
Yürüyordum sabıkalı kaldırımlarda
İlkin arkamda gürültülü adımlar duydum
Korkacaktım vaktim olsaydı
Evimi kim bu kadar uzağa koymuştu ya da ben neden bu
kadar uzaklardaydım?
Yağmur çiseliyordu
Aylardan marttı
Günü sorma bana
Merhabalar
Bugün sizlerle birlikte Su ve Rüzgarın yolculuğuna eşlik edelim mi?
"Bu yolculuk Su için inanılmaz bir tecrübe olmuştu. Kar olmuş, buz olmuş, karanlıkta kalmış, akıntılara kapılıp çarpa çarpa yolculuk etmişti. Değişik iklimlerden farklı coğrafyalara akmıştı. Nice şehirler gezmiş, çok farklı insanları tanımıştı. Onlara dokunup yüreğindeki duygulara değmişti. İnsan ne kadar farklı bir varlıktı öyle. İnanılmaz hisler ve duygularla donatılmıştı. Öfkesi, nefreti, kini dağları devirecek gibiydi. Hüznü, çilesi ve ıstırabına dağlar dayanacak gibi değildi. Mutluluk, sevinçte adeta kanatlanacak gibi oluyordu."
Yolda karşılaştığı gül bahçelerinde güllerin serüvenine eşlik eden Su bazen hüzne bazen sevince karışan duygularıyla tefekküre dalıyor bizleri de bu yönde düşünmeye sevk ediyor.
Yüreğinize iyi gelecek 91 sayfalık #düşyolculuğu 'nda sizlere keyifli okumalar dilerim, yazarın kalemi sade, anlaşılır ve bir o kadar akıcı, her yaşa hitap eden, masalsı bir tat bırakan eseri gönülden tavsiye ederim
~
#alıntı
~
Yoksa bütün bu detaylar, olaylar, kurgular tek bir yere mi çıkıyordu? Her şey O'ndan mı ibaretti? Her şey O'nun kader ve kaza diye adlandırdığı mutlak ilminin, mutlak iradesinin yansıması mıydı?
~
Arka planı anlamaya çalışmalıydı her zaman. Görüntü aldatırdı, yanıltırdı. Görüntü neydi ki sahi. Bir perde, gerçeği setreden.
~
Özgürlük mutluluk demekti. Özgürlüğü elde etmek içinse cesaret şarttı.
~
Herkese merhaba,
Hani nerede özgürlük? Nerede kendine yetmek? Zincirlerden dolayı insanlar kendi ellerini bile kullanamıyor. Yoksa özgürlük tanımı; köleleşmiş, düşünemeyen, mermer beyinlerin hayvan gibi kendi ihtiyaçlarını gideren bir insan tipi için mi söylenmişti?
.
İkinci Dünya Savaşı sonlarında Bulgaristan ve Makedonya’da Müslüman ve Türklerin çektiği eziyet, zulümü, işkenceleri anlatmaktadır.
Boris eşi Zaklina kızları Kristina ve Borisin evlat edindiği Yusuf ile mutlu bir ailedir fakat Boris’in yıllar önce söylemek zorunda kaldığı yalanın nasıl bir aileyi yok edeceğini, Türk ve Müslüman oldukları için yapılan işkenceleri, Belene toplama kampını, Yusuf’un İslamı korumak adına verdiği savaşı mutlaka okuyun arkadaşlar hem de Balkanlar da verilen savaşı bilmek öğrenmek adına.
Ve Yusuf olmak! Yusuf olmak hiç kolay değil. Yusuf nasıl olunur okuyun!
Derman babayı tanıyın, tanışın!
Boris’in sırrı neydi?
.
Dönem veya tarihi bir kitap okurken kendimi hiç bu kadar çaresiz kanım donmuş, titrerken bulmamıştım. Yüreğim hayır diyordu, bir insan bu kadar acımasız nasıl olabilir diyordu ve sizlerde diyeceksiniz. Bir çok kere ara verdim kafamı toparlamak adına... Yusuf’un yanında olup onunla bir aynı acıları, duyguları yaşayacaksınız.
Yazarın yalın, akıcı kalemi ile ilk bu eseri ile tanışmış oldum ve #sükût da yanıbaşımda okunmayı bekliyor.
#iyikiokudum
.
Kitap ve sevgiyle kalın.
1984
Öncelikle bu uzun yazıyı okumaya üşeniyorsanız kanalımda konuyla alakalı video hazırladım buyurun burdan tıklayabilirsi
Aldous Huxley niz. youtu.be/Yco9yqaO2jE
1984 romanını nerdeyse herkes biliyor artık. George Orwel'in bu romanı distopyanın şaheserlerinden sayılır ve ben bu eseri onun hocasının (