''Peki kabuğun içinde ne var? Salyangoz mu?''
''Hiç.'' dedim. 'Hava.''
''Aynı şey değil,'' dedi. ''Hiçlik boşluktur, havaysa başka her şeyi doldurur. Nefestir, yaşamdır, candır, konuştuğumuz sözlerdir.''
Malesef kitabımı kaybettiğim için mecbur yarım kaldı. Bulduğumda devam edeceğim. Yazarımız abuk subuk kategorizasyonlara ve kalıplara sokmadan kadın-erkek ilişkilerini yalın bir şekilde ele almış. Derinlemesine okursanız ilaç gibi gelecek, kendi farkınıza ve karşı cinsin farkına varabileceksiniz. Daha sağlıklı karşı cins iletişimlerinde bulunmak istiyorsanız bu kitabı bir gözden geçirmek yerinde olacaktır. Kitabı bir solukta okuyup bitirmek yerine kendi hayatınızda/çevrenizdeki eski etkileşimleri analiz ederek veya halihazırdaki ilişkinize yazarımızın verdiği önerileri içinizden geliyorsa entegre ederek, sindire sindire okumanızı öneririm.
Kitabın ismiyle ilk karşılaştığım zaman kesinlikle sayfalarında böyle bir trajedi sağanağıyla karşılaşacağımı tahmin etmemiştim. Tarihe derinlemesine ilgim yoktur ancak kitabın ele aldığı döneme dair belli derecede bilgi sahibiydim. Kesinlikle okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Özellikle çocuk dünyasının ve çocuk psikolojisinin bazen yetişkinlerin psikolojik dünyasını çok çok aştığını bu kitapta bariz bir şekilde hissedebiliyorsunuz. Ve kitabın son sayfalarını okumak, dokunulmaması gereken bir yaraya dokunmuş gibi bir his bırakıyor.
*15.04.1934 Aynı doğum tarihinin altında, çok farklı yollardan geçseler de aynı noktada buluşmuş olan iki çocuğun hikayesi.
''Tel örgünün bu tarafında düzinelerce Shmuel var,'' dedi küçük çocuk. ''Belki de yüzlerce. Keşke sadece kendime ait bir adım olsaydı.''
''Hiç Bruno adında birini tanımadım. Benim dışımda elbette. Tek olabilirim sanırım.''
''Öyleyse şanslısın,'' dedi Shmuel.
''Sanırım öyleyim.''