Hay aksi, hep para hep para! Başka laf yok sanki: "Para, para para." Ah! Her ağızdan aynı ses: "Para." Tutturmuşlar bir para lafı. Tekerleme olmuş sanki: "Para."
“Körüklü Yolculuk”
Çeken bilir derler ya hani;
İşte ben “o”yum...
Tarihi tam olarak hatırlamasam da, günlerden salı olduğuna adım kadar eminim. Çünkü o zamanlar sadece salı günleri polikliniğe randevu veriyorlardı. İlk zamanlarda bunun benim için hiçbir önemi yoktu. Fakat belirli bir zaman sonra hastane köşelerine gide gele günlerin,
Mart ayının başlarında ve ortalarında Ankara’nın Eşref’e
karşı artan güvensizliğinin başka işaretleri ortaya çıktı. Eşref
kuvvetlerini Adapazarı’ndan çektiğinden beri doğuya yönelmişti.
Üçü atlı ve onu yayan olmak üzere on üç muharipten oluşan bir
kuvvetle Bolu’ya doğru ilerlerken 12 Mart’ta Düzce’ye vardı.
Düzce’den Ankara’ya batıdaki
Para, darphaneden çıkmış bir hürriyettir; bu yüzden hürriyetten tamamıyla yoksun bırakılmış bir insan için paranın kıymeti on kat fazladır. Sarf etmeyip yalnız cebinde şıngırdatmakla bile kalsa, yarı yarıya kendini avutmuş olur.
Wertheimer bu paradan hep utanan biri olurken, ben paradan asla utanmadım, diye düşündüm, çünkü insanın içine doğduğu paradan utanması en büyük delilik olurdu, hiç değilse benim görüşüme göre, sapıklık olurdu, o da değilse iğrenç bir sahtekarlık olurdu, diye düşündüm. Nereye bakarsak bakalım, insanlar kendilerinde olan ve başkalarında olmayan paradan utandıklarını durmadan söylediklerinde sahtekârlık yapıyorlar, oysa aslında kimisinde para olması, kimisinde de olmaması ve bazen birisinin parasının olmaması ve ötekinin olması ve de tersi eşyanın doğası gereğidir, bu durum hiç değişmeyecek, parası olanların da bunda bir suçu yok, olmayanların da vesaire vesaire, diye düşündüm, bu durum ne birileri ne ötekiler tarafından anlaşılmayacak, çünkü sonuç olarak gerçekten de yalnızca sahtekârlığı biliyorlar ve başka da bir şey bildikleri yok.
Dayım Albay Yegor İlyiç Rostanev emekliye ayrıldıktan sonra,
kendisine miras kalan Stepançikovo Köyü’ne yerleşmiş,
orada, ömrünü malikânesinde geçirmiş atadan
bir toprak sahibi gibi yaşamaya başlamıştı.
Kesinlikle her şeyi hoşnutlukla karşılayan,
her şeye alışıveren insanlar vardır.
Emekli albay da bunlardandı.
Ondan daha uysal, her