Gerçeği efsâneden ayırmak pek sık rastlanan bir olgu değildir, Napoleon çelişkiler ve tuhaf paradokslar içinde yaşayan biriydi: Sezar ya da. Büyük İskender maskesi takmış modern bir romantik; hızlı karar veren bir eylem adamı, aynı zamanda dünyâyı ele geçirmek gibi hayâlleri olan bir şair; üstün yetenekli politik gerçekçi ama büyük oynayan bir macaraperest; emperyal ilişkilerinden böbürlenen ve yeni bir hanedanlık kurma peşinde olan imtiyaz düşmanı biri; Fransa’nın selameti için olduğu kadar Bonaparte ailesinin yuvasını da inşâ etmeye çalışan dâhi bir örgütçü ve devlet adamı; fikirlere güvenmeyen, aydınlara ve “sistemlere” karşı nefret duyan, Aydınlanma’nın ürünü biri; bilgiye karşı büyük bir açlığı ve kabiliyeti olan net bir zekâ ama bunun yanında serbest kalmasına yardımcı olduğu güçlere karşı vurdumduymaz.
Aristoteles'in de çeşitli paradoksları çözmeye çalıştığını biliyoruz. Şimdi onun da bildiği bir paradoks örneği verelim; Ben, "yalan söylüyorum" dersem, bu söylediğim şeyle doğru söylemiş olmakta mıyım? Şayet doğru söylüyor olsam, aslında yalan söylemiş olmam gerekir. Eğer doğru söylemiyorsam, yalan söylüyorum demektir. Ama yalan söylemekle de doğruyu söylemiş oluyorum. Bu durumda ortaya şu çıkıyor: doğru söylüyorsam yalan söylüyorum, doğru söylemiyorsam doğru söylemiş oluyorum. Bu yüzden benim ilk sözüm hem doğru oluyor hem de yanlış oluyor.⁷⁸
⁷⁸ Micheal Clark, Paradokslar, çev., Hil yay., İstanbul 2011, s. 88.
...
(Fânilik! Çölde yeşerip çölde çiçeklenen Kızıl kapıların ardında çöreklenen Akrepte bin yıllık zehri biriktiren
Kızgın taş üstünde kımıldanan her kertenkeleden Boa yılanından devekuşundan ve zürafadan Elmastan
Ebediliğe dair
Paradokslar devşiren
Arzulu reddiyle değişmezliğe
Protestosuyla sonsuzluğa iştihalı Gerçekte
Hep ebediliğe vurgun, hep ebediliğe aç)
'Oğlum Mustafa ilkokulun son sınıfındayken karnesini öfkeyle önüme attı.''Senin paradoksların yüzünden matematikten iyi not alamadım'' dedi. Henüz on bir yaşında olan oğlumun paradoks sözcüğünü kullanmasından hafif bir gurur duymakla birlikte, bu suçlama beni üzdü. ''Ne gibi paradokslar?'' diye sordum. Mustafa açıkladı: Öteki anneler, çocukları iyi karne getirmeyince, onlardan hesap soruyor, onları azarlıyorlarmış. Bende, gerçek kültürün, okullarla ve üniversitelerle hiçbir ilgisi olmadığını anladığımı söylüyormuşum, bir insanın bir yığın diplomayla karacahil kalabileceğini savunuyormuşum. Tanıdığım en bilgili ve en kültürlü insanlardan biri olan Abidin Dino'nun ortaokul diploması bile almadığını boyuna anlatıyormuşum. Asıl amaç, diplomalı değil, bilgili ve kültürlü olmaktır diyormuşum. Buna benzer paradokslar yapıyormuşum sabahtan akşama kadar. İşte, çok kitap okuyan Mustafa da, bu aykırı düşüncelerim yüzünden, bol bol kitap okumuş, dolayısıyla matematik dersine boş vermiş, sonuçta kötü not almış. Oğlum bir daha karne getirdiğinde ciddi pozlar alıp yazı masama oturdum, okuma gözlüklerimi taktım, karneyi dikkatle inceledim. Sonra, sert yapmaya çalıştığım yapay bir sesle, ''oğlum, matematkten daha iyi bir not alabilirdin'' dedim. Mustafa karneyi öfkeyle elimden kaptı, ''Ben de seni adam sanmıştım, tıpkı öteki anneler gibisin'' dedi. Yani oğluma gene yaranamamıştım; çünkü çocuklarınıza yaranabilmenizin yolu yoktur nasıl olsa. ''
Paradoksların peşinden gitmek nasıl sofistliğin bir işareti ise olgulann paradokslar dayattığı noktada bu paradokslardan kaçmak da bilimde cesaretten ve inanç tan yoksun bir düşünüş tarzının belirtisidir.
"Paradoks bir işarettir... onun ardına bakmak gerektiğini söyler. Paradokslar canını sıkıyorsa, mutlaklara düşkünsün demektir. Göreciler paradoksu sadece ilginç, belki eğlenceli veya korkutucu, eğitici bir düşünce olarak görür."
"Her şey ikilidir “dual” ; her şey iki kutba sahiptir, her şeyin kendi zıt çifti vardır ; benzeyen ve benzemeyen aynıdır ; zıtların doğası bir, dereceleri farklıdır ; uçlar buluşurlar ; bütün hakikatler yarım hakikatlerdir ; bütün paradokslar uzlaştırılabilir. "