poetic justice, ya da şiirsel adalete inanan karakterlerle yazılmış ustalık eseri. Ursula'nın fantastik sesi de var. bitirince Leonard Cohen'in "what happens to the heart" şarkısına denk geldim. harika küçük şeyler..
youtube.com/watch?v=2AMMb9C...
Şairin RomanıMurathan Mungan · Metis Yayıncılık · 20211,570 okunma
'Haksızlık edilmiştir ona; böylece bir tazminat hakkının olduğunu düşünecek, ama bu tazminatı geri çevirme zorunluluğunu da duyacaktır, çünkü arzuladığı şeyi ancak özgür bir insan verebilir ona, verip vermemekte serbest olan bir insan.'
'hakikat için geçerli olan mutluluk için de geçerlidir: kişi ona sahip olmaz, onun içinde olur. aslında sarmalanmış olma duygusundan başka bir şey değildir mutluluk: annenin içindeki o ilk sığınağın sonraya kalmış imgesi. ama işte bu yüzden, mutlu kişi hiçbir zaman mutluluğunun farkında olamaz. mutluluğu görebilmek için dışına çıkması, demek yeni doğmuş gibi olması gerekir. mutluyum diyen yalan söylüyor ve mutluluğa başvurmakla ona karşı suç işliyordur. ancak mutluydum diyen kişi sadıktır mutluluğa. bilincin mutlulukla tek ilişkisi şükrandır.'
nurdan gurbilek bu kez latife tekin'den bulup sormuş;
'evi dağılanın yurdu genişler mi? cümlenin içindeki kaybı (dağılan ev) ve imkânı (genişleyen yurt), yitirileni ve gelmekte olanı birlikte düşünebilecek miyiz? yoksa ev dağıldığıyla mı kalacak?'
'Anne bak, ben kime yazılmış çok eski bir mektubum
Böyle, derine derine saklanmış kalmış.
Dünya yerinde bir uykuya yatırılmış, hiç uyumamış.
Kışlarda zor hatırası, yazlarda tahammül yorgunu
Anne benim gönlümün kimyası ne bu böyle?
Nereye vardıysam olmuyor,
Anne bak, hıdrellez geliyor.
Bana bir silkintiotu bul
Dizlerime derman diye sür, hülya
"Yüksel caddesinin Bayındır sokağının kesiştiği köşede, ilkokulun duvarına oturmuş" ya da "merkezde değil de merkezde kalmış Sakarya barlarının arka sokağındaki evde" henüz "yeni veda edilmiş veya buluşacağı biri tam o anda orada değilmiş gibi duraksanılan köşe başlarında", bir parkta, yıllarca oturulmuş bir bankta. Ankara'da hiç konuşmaya ihtiyaç duymadığın zamansız bir an'la buluşmak gibi benim için Barış Bıçakçı okumak. Konuştuğunda nadir tanıklık edilen bir şimdi'nin güzelliği yalnızlığını eksiltiyor geçen zamanın.
Benjamin'in meşhur Tarih Meleği metaforu tarihi kabaca şöyle okur; Melek ne geçmişi bir bütün hâline getirebilir ne de geleceği kucaklayabilir. Barış Bıçakçı'nın Ankarası da gerçeklik ya da mutluluk olarak düşünülen şeyi aynı biçimde geri döndürmeye çalışmıyor, basit bir nostalji kurmuyor. Duygusunu hiç eksiltmeden usta bir yazar olarak zaman ve mekan üzerine, insan olma hâli üzerine yeniden düşündürtüyor.
"..insanın yolunu şaşırdığında eksikliğini en fazla duyduğu şey, elbette her zaman en az kuşkulandığı şeydir, çünkü onu düşünmek yeniden buluşmak gibidir."
"Onu dönüşte bir tılsım gibi üzerimde taşıdım, ürkmüş bir inançtan geriye kalanlarla sarıldım varlığına. Haftalarca çalışma masamın üzerine yerleşen bu berduşa övgüler düzdüm, kütüphanemdeki kasıntı kitaplara onunla beraber güldüm. Kitapların, hayata dair birer fikri olmak yerine düzenli bir rafın parçası haline gelerek toz fırçasının gıdıklayışından, tozlarını yutan süpürgeden, uyumaktan ve sayfalarını belirleyen doğal şiddet ya da gücü hiçbir zaman ortaya sermeyen bir gururla ara sıra başvurulmaktan başka bir şey bilmeyişlerini gülünç bir şekilde kınadık beraber."