Biri ınsan ruhunun Tanrının kendi özünün, öbürü de büyük bütünün bir parçası olduğunu; bir üçüncüsü ilksiz olarak yaratılmış; bir dördüncüsü yaratılmış değil. yapılmış olduğunu söyler; baş kalan da Tanrının onlara gerektikçe biçim ver diğini, çiftleşme anında geldiklerini temin ederler. Biri: ..Sperma hayvancıklannda yerleşir'' diye
"... Aydınlanma filozoflarının çoğu Tanrı'sız bir dünya tasavvurunu akla uygun bulmuyordu. Çünkü dünya çok ussal bir şekilde kurulmuştu. Newton da bu şekilde düşünenlerden biriydi. Tıpkı bunun gibi, ruhun ölümsüzlüğü fikri de akla uygun sayılıyordu. Örneğin, Descartes için de insanın ölümsüz bir ruha sahip olup olmadığı sorusu inançtan çok akla ait bir meseleydi."
–"İşte buna şaşırdım biraz. Benim gözümde bu bilemeyeceğimiz, ancak inanabileceğimiz şeylerin tipik bir örneği."
–"Zaten sen de 18. yüzyılda yaşıyor değilsin. Aydınlanma filozofları Hıristiyanlığı kilise tarihi boyunca İsa'nın sade çağrısına karıştırılmış olan akıl dışı sayısız dogma ve kalıptan kurtarmak istemişlerdi."
–"Bak bunu çok iyi anlayabiliyorum."
–"Birçokları Deizm denilen yaklaşımı savunuyordu."
–"Bir açıklama rica etsem."
–""Deizm' dediğimiz yaklaşıma göre, Tanrı çok çok eskiden dünyayı yaratmıştır ama kendini bu dünyaya göstermez. Böylece Tanrı en yüksek varlık olarak kabul edilir. İnsanlar tarafından ancak doğa ve doğa yasaları aracılığıyla bilinebilir, ama doğaüstü yollardan belli etmez kendini. Böyle 'felsefi bir Tanrı' Aristoteles'te de çıkmıştı karşımıza. Aristoteles Tanrı'yı evrenin ilk nedeni ya da ilk devindiricisi sayıyordu."
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Bir geliş ki kalp aynamın, buğusunu silecek
Kimdir yolun sahibesi, kimdir âlem bilecek
Virane yalnızlığıma o kadar hoş geldin ki
Bundan sonra kim gelirse elleri boş gelecek.
Güneş doğar ay tutulur, âlem sığar özüne
Sen gülersen bahar gelir, cemreler yeryüzüne
Bakışların bulutlardan yağmur sağar çiy tanem
Sen baktıkça çoğalırım sığamam yâr
_Dişi kedi Saha, kedisine aşık taze damat Alain ve kediyi kıskanan yeni gelin Camille’nin hikayesi.
_Ey çirkinim, ey yağmur altında azıp koşanım, ey yoldan çıkmışım, küçük pumacığım, inci renkli iblisim, sevgili kedim, doruklar güzeli. Sen pırıl pırıl, saf bir kedi örneği değilsin. Seni ilk baştan çıkaran o kuyruksuz beyaz kediyi hatırlasana.
_Ben sana bok demem. Boklar duyar ar eder. Bir zerren düşse boka, onu da mundar eder. Tanrı senin hamurunu, necasetle yoğurmuş. Anan seni sıçar iken, yanlışlıkla doğurmuş.
_Rakı, şarap içiyorsam sana ne? Yoksa sana bir zararım içerim. İkimiz de gelsek kıldan köprüye. Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim
_Göbekler perçin olmuş, hava geçmez aradan.
_Edebini kaybeden kimse, kötülükten zevk alır.
_Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır.
_Adaletli olmak herkese eşit davranmak değildir, herkesin durumuna, konumuna göre davranmaktır.
_Arzular ve duygular arabayı çeken iki at, akılsa onları yönlendiren arabacı olmalıdır.
_Müziğin insanı götüreceği yer güzellik sevgisidir.
_Görünen değişiyor,
seni de ne çok sevmiştim.
belki sen de öyleydin.
bedenden bedene gezdin, ruhtan ruha.
belki o zamanlar benim sana ihtiyacım vardı.
belki bugün başkasının ilacı oluyor, onu ısıtıyor, onu dinliyor,
ona yakışıyorsun.
kızmıyorum... nasıl kızayım?
insan, sevmediği yemeği bile sırf sağlıklı diye zorla yediğinde
sinir oluyor. sana nasıl zorla, "beni sev." diyebilirim?
kızmıyorum artık...
anladım ki insan kızmadığında, özlemeye başlıyormuş meğer. ne güzel insansın, yanımda yokken bile bir şey daha öğrettin bana.