Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ben, bir gün bir kahvenin terasında elimi bırakmak isteyen o ihtiyar dilenci gibiyim. "Ah, bayım" diyordu adam, "mesele kötü insan olmak değil, ama ışığı yitiriyor insan." Evet, ışığı, sabahları, kendini bağışlayan kişinin o kutsal masumluğunu yitirdik biz.
''... Ben sabahları severim oldum bittim, Sabahları, çocukları, bütün başlangıçları...''
Reklam
Abdülhamid Han'ın ilginç bur yanı da gençliğinde başladığı disiplinli yaşantısını ömür boyu devam ettirebilmiştir olmasıdır. Sabahları erken kalkar, soğuk su ile banyo yapar,biraz yürüyüşten sonra işlerinin başına geçerdi. Ortalama 16 saat çalışır ve yatmadan önce kitap olur ya da okuturdu. Sade giyinir,şatafatlı törenlerden nefret ederdi. Yerli malı kullanmaya dikkat eder, kendi kumaşlarınızdan diktirdiği kiyafetleri tercih ederdi.
Sayfa 154Kitabı okudu
Özledim seni… Ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. Beynimi uyuşturuyor özlemin… Çok sık birlikte olmasak bile Benimle olduğunu bilmenin Bunca zamandır içimi ısıttığını Yeni yeni anlıyorum
Ne aklım kaldı benim, ne dinim, Ne kararım kaldı benim, ne sabrım, Gel ne olur, gel artık. Ne gönlümün derdini sor bana, Ne sararan yüzümü sor bana, Ne içimin ateşini sor bana, Gel gözünle gör, gel artık.
Ve yanılmıyorsam yalnız insanların, kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
Reklam
Tanrı sen ne kadar güzelsin Bir hiç olarak Ormansın belki bilmiyorum Belki ormanda bir ağaçsın şuncacık Bir pazartesi günüsün İnsanları dupduru edemeyen Bütün karayollarında ve demiryollarında Gider gelirim bütün dünyada Ama biliyorum Kırşehir'de mezarsın Bir kilisesin Kapadokya'da Sözgelimi yumurtada zarsın Ustasın sabahları yapmada En katı yoklukları koyarak insanın içine Akşamüstlerinde biraz gaddarsın Sular ve zamanlar kararırken Ne yapalım Bari bağışlayalım birbirimizi.
Bazen çekip gidesim geliyor, öylesine içten… Neresi olursa olsun diyemem. Mutlaka bir deniz görmeli gözüm. Sol avucumda sıcak elleri olmalı yârimin. Yağmur yağarken ansızın, ne var ne yok toplayıp uzaklara… Bazen çekip gidesim geliyor, ansızın… Yaşama sebebimi sorguluyorum ard arda kendime sorduğum sorularla, fütursuzca… Neden burada olduğumu,
Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya Anamız çay demliyor ya güzel günlere Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız Bu, böyle gidecek demek değil bu işler Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum Geceleri bir öpücükle ölen Ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan
Reklam
Yabancılar yağıyor sabahları Netlikle bulduğum sen misin Alnımı dayadığım bu dağ sen misin İçimde akar O yeraltı suları sen misin
Sayfa 403Kitabı okudu
BU ADRES AŞKA GİDER Birazdan çocuklar oyun kurar sokakta Saksılarda sulanır genç kızların elleri Kimbilir savrulurken saçları ne hayallere değer Oysa sabahları ben geçerim safağın köründe Ben görürüm umutları yarım insan suretlerini Emek elleriyle ürkek üşüyen işçileri ben Alışmak zor iştir çünkü yaşamak ister Bir yarayı bin yerinden deşmeye benzer Beni bekletme artık uzaklara yolcuyum Çaresiz bu benim ayrılığım ölümlere ne kaldı ki O sen misin gülüşüne tutunduğum Bu adres aşka gider Sen kendine dön Istanbullu'm Bil ki yalnızlıklar kalabalıkla başlar Birgün o şehrin de boğulur yazgısı sürgünse eğer Söz çığlık olur kendini işgal eder Ve her yana kanayan sesinden sorulur.
Sayfa 47 - Ahmet NecdetKitabı okudu
"Bazılarının sandığı gibi mısralar duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur. Tek bir mısra yazmak için birçok şehirleri, insanları ve nesneleri görmüş olmak, hayvanları tanımak, kuşların nasıl uçtuğunu duymak ve sabahları çiçeklerin açılırken “nasıl titrediğini öğrenmek gerekir. Bilinmez yerlerdeki yolları, beklenilmiyen raslamaları ve uzun zamandır yaklaştığını sezdiğimi ayrılışları, esrarı daha aydınlatılmamış olan çocukluk günlerini, size anlıyamadığınız sevindirici bir haber verdikleri zaman kalplerini kırdığınız ana babaları, derin ve tehlikeli değişmelerle garip bir şekilde başlıyan çocukluk hastalıklarını, kapatı odalarda geçen sessiz günleri, deniz kıyılarındaki sabahlamaları, enizin kendisini, denizleri, yükseklerde çağıldıyan ve yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini yeniden, yeniden yaşamak gerekir: - Bunları bile yaşamak yetmez. Biri ötekine benzemiyen sayısız aşk gecelerini, doğum sancılarıyla kıvranan kadınların çığlıklarını, odalarından bir türlü çıkamıyan süzülmüş loğusaları hatırlamak gerekir. Ama ayrıca ölenlerin yanında bulunmak, pencereleri, açılmış, içine gürültülerin dalga dalga dolduğu odalarda bir ölünün yanı başında oturmuş olmak gerekir. Anıların olması da yetmez. Pek çoksalar onları unutabilmek ve geri dönmelerini bekliyebilmek için büyük bir sabır gerekir. Çünkü mesele anılarda da değildir. Anılar ancak bizde kan haline geldikleri, bakış ve davranış oldukları, adlarını yitirdikleri, kendimizden ayırt edilmedikleri zaman, işte yalnız o zaman, pek seyrek bir anda, bir mısraın ilk kelimesi onların arasından doğuverir."
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.