“Eski Türklerde çocuğa ad vermek, çocukların bir beceri gösterip göstermemesine bağlı bir kavramdı. Bir insanın adı, onun özüne ilişkin bir işaret olabileceği için, konacak adla o adı taşıyacak kişinin arasında muhakkak uyum olmalıydı.
Yıllar boyu çocuk ölümlerinden usanan halkın çocuklarına ‘Dursun, Durmuş, Satılmış, Ömür, Yaşar’ gibi adlar vermesi tamamen tedbir amaçlıydı.
Bunlara ek olarak kötü ruhları bebeğin değersiz olduğuna inandırmak için, ‘İtalmaz, Domuzbay, İtboku’ gibi isimler de tercih edilmiştir.
‘Yeter, Kafiye, Sonay’ gibi isimler ise, yöresel doğum kontrol yöntemi olarak görülmüş ve daha fazla çocuk istemeyenlerin başvurduğu bir metot olmuştu.
Eski Türklerde, çocuğun doğduğu gün yaşanan olaya göre ad konması da hayli yaygın bir durumdu. Mesela düşman o gün yenildiyse, çocuğa ‘Yağıbasan’ adı, o gün misafir geldiyse ‘Konukkeldi’ adı, o gün yemek dağıtıldıysa ‘Aşbergen’ gibi adlar çocuğa verilmekteydi.
Tüm bunlara ek olarak çocuğa ‘Tuna, Fırat, Dicle, Seyhan’ gibi coğrafi adlar, tarihi olay ya da gün veya kavim, boy adlarını koymak da yaygın görülen bir durumdu.”
Han Duvarları şiirinde ismi geçen Maraşlı Gazi Şeyhoğlu Satılmış, Sarıkamış’tan sağ dönen bir askerdir aslında.
Yemen cephesinden Sarıkamış cephesine sevk edilen askerlerden olduğu için, üzerinde kışlık elbisesi bile yoktur. Savaş bittikten sonra köyüne dönmek için yola çıkar, ancak vereme yakalanmıştır. Ulukışla taraflarında kaldığı bir handa köyüne ulaşamadan hayatını kaybeder. Vefat etmeden önce de hanın duvarlarına bu dörtlükleri yazar (şiirin adı da bu nedenle ‘Han Duvarları’).
1922 Yılının soğuk bir Mart ayında Kayseri Lisesi’ne atanan genç edebiyat öğretmeni
Faruk Nafiz Çamlıbel, bir yaylı arabayla Kayseri’ye giderken aynı handa misafir kalır. Orada Asker Şeyhoğlu Satılmış’ın hayattayken o duvara yazdığı o meşhur dörtlükleri görür.
Ve ünlü şiiri ‘Han Duvarları’ kitabına aktarır.
Okuyunuz…📖🇹🇷
Bu aralar iyi sardım anlatılara. Ayrı bir keyif verir oldular bana. Elbette bunda Pesso’nın etkisi büyük. Farklı bir şey bu anlatı. Kurgu gibi değil. En azından benim açımdan değil. Bu mesele daha çok kişisel. Hani kurgu çok sevdiğiniz birisiyle gezip. tozup vakti geçirmekse; anlatı oturup sohbet etmek. Benim tercihimse elbette her zaman sohbet
EHL-İ SÜNNET ALİMLERCE
EHLİ BİD'AT OLARAK İLAN EDİLEN
YAZARLAR….
1- Mihr Ali İskender Evrenesoğlu; kendisi Mehdi ve peygamber olduğunu söyleyen bir sahtekardır...
2- Harun Yahya(Adnan Oktar); kendisinin Mehdi olduğunu söyleyen bir sahtekardır, ayrıca dansöz oynatıp, yarı çıplak kadınların üzerinden dinle dalga geçmektedir....
3- Prof.
Bildiğiniz gibi Türklerin İslamiyeti kabulü çok tartışmalı konudur. Bunun sebebi tarihimizin sansürlü olmasıdır. Tüm dünyada en sansürlü kitaplar tarih kitaplarıdır. Türkler tarafından yazılan tarih kitapları da böyledir. O yüzdendir ki
Lev Nikolayeviç Gumilev emmim "Bir halkın tarihini biraz da onların düşmanlarının yazdıklarına bakarak okumak
Biri çıkıp daha başarılı çocuklar için sadece konuşmanın yeterli olduğunu söylese ona nasıl bakarsın?
Bütün bu okul, eğitim, daha iyi olsun diye antrenmanlar, kurslar vs. koşturduğun çocukla sadece ‘’gerçek’’ bir konuşma yapsan daha iyi olacağını söyleyen bir kitapla karşınızdayım Kitabı okurken, okuyan arkadaşlarımdan birisi şöyle bir mesaj
Üstümdeki tozu, pisliği atıp kendime gelme amacıyla okuduğum, Şamanlık ile ilgili yazılan en kapsamlı kitaplardan biri. Verilen bilgiler son derece ufuk açıcı, genel anlamda konuyla alakalı bir aydınlanma yaşıyorsunuz; en azından benim kadar cahilseniz.
Şamanlığın; ne olduğunu, ne olmadığını öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Malum, Avrupalılar
Yıl 1905. Rus halkı sefalet içinde yaşamını sürdürüyor. Ülke çapında köylüler işledikleri toprağa sahip olamamaktan, işçiler ise yaşam ve çalışma koşullarından şikayetçi.
1905 yılında Rusya, Japonya’ya savaş açar. Japonya savaşı önde götürünce tüm büyük fabrikalarda grevler başlar, terör eylemleri yayılır. Çar, halktan koptuğunun farkında