Kadr-i dürr ü gevheri âlem bilir
Âdemi ammâ yine âdem bilir
•Şeyh Gâlib
İnci ve mücevherin kıymetini bütün dünya bilir, ama insanın kadrini yine insan bilir.
Abdülhak Hamit Bey, bir saltanatın şairi, eserleri Dolmabahçe Sarayı gibi bir şey. Süs,
yaldız ve lisan azameti…… Osmanlı lisanının tasarrufunda eserler…… Osmanlı lisanı ile
bakî veya onunla ifna olacak eserler. Bu eserler öztürkçeleştirildiği gün buhar gibi yok
oluverir.
Zira Abdülhak Hamid, bir Şeyh Galib olmadığı gibi, bir Yunus Emre de hiç değil, hattâ bir
Yahya Kemal de değil.
Abdülhak Hamid Bey’in eserleri Osmanlıca yaşadığı kadar ancak yaşayacaklardır. Halbuki, Osmanlıcayı yok etmek isteyen Dil Kurultayının, Dolmabahçe toplantılarına, Abdülhak Hamid Bey ne büyük bir zevkle giderdi.
Ve orada, kurultayda, kendi lisanı olan ve bütün şöhretini borçlu olduğu Osmanlıcayı, tek bir defa bile müdafaa etmiş değildir
Ben Şeyh Galib'i tanıdıktan sonra üç beş yıl kendime gelemedim. Ne bu, ne bu, dedim. Nabi'de akilane, Galib'de aşıkane bir lezzet bulursunuz. Zahmeti nedir? E, biraz lügat karıştırmaktır.
Sayfa 51 - Hayati İnanç'ın verdiği röportajdan bir kesit
"Bütün varlığın sende özetlenmiş olduğunu görmek için kendine dön."
********
Garaudy'nin bu ifadesi Şeyh Galib'in " Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen," değişinin neredeyse tercümesi gibi
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
Şeyh Gâlib
Kendine hoşça bir bak, sen âlemin özüsün. Yaratılmış olan varlıkların göz bebeği olan insansın.
Bir gün olursun iki gözüm sen de aşka yâr
Bu mâcerâyı ben o zaman söylerim sana Bir gün düşersin sen de iki gözüm aşka, Bu macerayı ben o zaman anlatırım sana.
Şeyh Gâlib
Kâbe-i Hüdâ'dır dil, yıkmak olmaz.
Dil şîkest edenler Hasmullah olur.
-Şeyh Galib
( Müminin kalbi Kabe gibi muazzezdir; onu kıran -maazallah- Allah'ın düşmanı olur.)
Şeyh Gâlib böyle demiş;
"Yanışı olmayan uzun bir ömür değil,
içinde yanış olan kısa bir hayata razıyız."
Hayat dediğin aşkla kaim. Aşk yoksa hayat yok.
"Vuzū-yı aşka hûn lâzım demiş ber-dâr iken
Mansür Bu kurbiyyet ziyâdât-ı nevâfilden zuhûr eyler"
Şeyh Galib
Enel-Hak dediği için asılmak üzere darağacına çıkarılmış olan Hallac- Mansür, aşkın abdesti için kan lazım, aşkın abdesti kanla alınır, demiş. Hakka bu derecede yakınlık-farz ibadetleri yerine getirdikten sonra- nâfile ibadetlere fazlasıyla yönelmekten zuhur etmiştir.
Bir buğday tanesi, buğday cinsinin tüm husûsiyetlerini içinde taşıdığı gibi, her çeşit tohumun içinde o cinsin bütün hususiyet ve karakteri mevcuttur, insan da, kâinatta var olan her şeyin hakikatini muhtevi müstesnâ bir varlıktır. Bu bakımdan insan, âdeta kâinâtın içinde dürüldüğü bir öz, bir tohum gibidir. Nitekim bu hakikati beyân sadedinde Şeyh Gâlib şöyle der:
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen,
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen!
“Gönül gözü ile bir bak kendine. Yaratılanların özüsün sen. Kâinâtın gözbebeği olan âdemsin sen.”