Sevgili çocuk
Hem sevgili hem de çocuk olan
Ah, bir de büyümeye çalışmasan
Anneni sev, çiçeğini kokla
Kaplumbağana biraz yeşillik ver
Durma benim gibi yağmur altında
Sevme benim gibi
Ölme benim gibi…
Bin yıl da okusan, Keats’in tek dizesi değerinde bir şey bulamazsın o dergilerde.
*İngiliz romantik şair John Keats (1795-1821). Tıp ve eczacılık eğitiminin ardından, hatta eczane açma yetki belgesini almışken, “şiirsiz yaşayamayacağımı anladım” diyerek bu işleri bırakıp tamamen şiire yönelir. Kısa hayatı boyunca sürekli borçlarla boğuşur. Annesini ve babasını küçük yaşta kaybeder. Kendisi de vereme yakalanır ve doktorların sıcak bir iklimde yaşaması tavsiyesine uyarak gittiği Roma’da ölür. Keats, Lord Byron ve Percy Shelley ile birlikte ikinci nesil romantik şairlerin en önemlilerindendir. Edmund Spenser, John Milton ve Shakespeare’den etkilenmiştir. 25.5 yaşındaki erken ölümüne kadar ancak altı yıl boyunca şiir yazar. Yayımladığı üç kitabın o hayattayken toplam iki yüzden fazla satmadığı söylenir. Nitekim Keats de dünya üzerinde hiçbir iz bırakamadığını düşündüğünden, vasiyeti üzerine mezartaşında isminin yerine şu ibare yer alır:
“Burada, adı suya yazılmış biri yatmaktadır.”
Değeri öldükten sonra anlaşılan Keats, en sevilen İngiliz şairlerinden biri haline gelmiştir. Günümüzde en çok tanınan, şiirleri ve mektupları en çok okunan ve üzerinde en çok çalışılan İngiliz şairlerinden biridir. “Ode”leri, özellikle de “Ağustosa Övgü” olarak çevrilebilecek “Ode to August”, İngiliz şiirinin zirvelerinden biri olarak kabul edilir. Son derece duygulu ve yoğun bir şairdir.
(Notlar Sayfa 506)
Sayfa 332 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
26.04.2024
07.06.2023/Akıl Karaya Vurdu
Bugün Abdurrahim KARAKOÇ'un ölüm yıldönümü. O herkesler için "Mihriban" şairi olmazdan önce de bizim için vardı. Çünkü her ne kadar ben kendime şair diye Ahmed ARİF'i seçmişsem de o benim kendi sevdamdır, kendi bulduğumdur her an vazgeçebilirim kim bilir? Ama baba dostu değerlidir o da
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
* “En ağır silleleri vursa da kader;
Ezilir belki ama eğilmez başım.”
*Hastane Şiirleri (Hospital Sketches): İngiliz şair, editör, eleştirmen William Ernest Henley’nin (1849-1903) kitabı. Gençliğinde eklem iltihabından ötürü bir bacağı kesilen şair uzun bir hastane/tedavi sürecinden geçmek durumunda kalır. En ünlü eseri, bu ruhsal durumunun
“22 Haziran 1993 günü akşamı saat altıya çeyrek kala başladığı şiir çalışmalarına 4 Eylül 1998 sabahı on biri yirmi geçe son verdi. Tekrar şiire başlamak için uygun koşulların oluşmasını tevekkülle ummak istiyor.” Kim bu Muhsin Ünlü sorusunun cevabına yazılan paragraftan bir kesit.
Onun alıntıları hep zihnimdeydi, bir yerlerde karşılaşırdık. Okurken o duraklara gittim durdum. Bu alıntılardan başka bir şey bu sebeple mi çarpmadı gözüme, duraklarda oyalandım diye mi,bilemiyorum..
En son bölüm
-RESULULLAHLA BENİM ARAMDAKİ FARKLAR-
ne okuyorum böyle dediğim bir kitabı, tebessümle kapamamı sağladı.
Adı güzel, adının geçtiği yerler bile güzel gerçekten de ya Muhammed
Gidiyorum BuOnur Ünlü (Ah Muhsin Ünlü) · Sel Yayınları · 20115,3bin okunma
Daha dokunmadan kurudu irem
Çöllere bir türlü yağamıyorum
Yeni bir koşunun başlangıcında
Biraz deprem sonrası
Biraz şehir hülyası
Bir kalp yangınından geriye kalan
Siyah gözlerine beni de götür
Artık bu yerlere sığamıyorum
Pembe uçurtmalar yolladığından beri Sarardı tiryaki menekşeleri
Sonbaharın tozlu kafeslerinde
Sevgi turnaları
Sizin alınız al, inandım.
Morunuz mor, inandım.
Tanrınız büyük, âmenna.
Şiiriniz adamakıllı şiir,
Dumanı da caba.
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.
Ve bir başka büyük hanımefendiye, Lamb'in pek sevdiği düşese, Leydi Wilchinsea'den yaşça büyük olmakla birlikte onun çağdaşı olan kuş beyinli, delişmen Newcastle Düşesi Margaret'e döndüm. Birbirlerinden çok farklıydılar ama soylu ve çocuksuz olmaları onların ortak noktalarıydı ve her ikisi de muhteşem kocalarla evlilerdi. İkisinin de içi aynı şiir tutkusuyla yanıyordu ve her ikisi de aynı davaların peşinde koşup örselenmiş ve hücumlara maruz kalmıştı. Açın Düşes'in bir kitabını, aynı öfke patlamasıyla karşılaşırsınız: "Kadınlar ya- rasalar ya da baykuşlar gibi yaşıyor, eşekler gibi çalışıyor ve solucanlar gibi ölüyorlar..."