Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Deniz Gezmiş'in idam düsüncesi
O sahneyi çok iyi somutladım: İdam günü gelip çatınca, o sevdiğim, alıştı­ğım giysilerimi giyeceğim: postallarımı, parka­mı. Beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecek­ler, giymeyeceğim. Kesin. Direneceğim ve giyme­yeceğim. Öyle her zamanki eyleme gidiş tavrımla gi­deceğim. Yok, tıraş falan da olmayacağım. Gidip, oturup, önce bir sigara yakacağım orada. Sonra demli, sıcak, güzel bir çay içeceğim. Ha bak, Rodrigo’nun o ünlü gitar konçerto­sunu dinlemek isterim orada. Bak, bunu çok is­terim. Sanırım, asılacak bir insanın son isteğini geri çevirmezler. Bunu isteyeceğim. Avukatlarımın idamda bulunma hakları var. Onların orada olmalarını isteyeceğim; kesin is­teyeceğim. Gelecekler. Gelmeleri gerek. Çün­kü bizden sonrakilere umut verecek bu sahne. Asılışımız gürültüye gitmemeli. İpe nasıl gittiği­mizi, gelecek kuşaklara anlatacak doğru dürüst, güvenilir görgü tanıklan bulunmalı orada. Bir devrimcinin ölümü bile, normal eylemin­den, normal mücadelesinden soyutlanamaz. Bir de kendim çıkıp urganı kendim geçire­ceğim boynuma. Bunu çok istiyorum. Cellat fa­lan sokmayacağım yanıma. İğrenç bir şey.
Karşımdaki pencere ardına kadar açıktı. Rıhtımdaki çiçeklerin gülüşmelerini duyuyor, pencerenin kenarındaki taştan yarıkta güneşin ışınlarıyla parlayan küçük,sarı, güzel bir çiçeğin rüzgarla oyun oynadığını görüyordum. Bunca zarif duyumun ortasında kasvetli bir düşünce nasıl belirebilirdi? Havanın ve güneşin coşkusuyla özgürlükten başka bir şey düşünmek bana imkânsız göründü; umut etrafımdaki gün ışığı gibi içimi kapladı ve kendime güvenerek özgürlüğü ve hayatı ümit eder gibi hakkımda verilecek kararı bekledim.
Sayfa 5 - Tükiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Modernizm, akla ve mantığa vurgu yapıp dursa da, aklı ve mantığı değersizleştirme projesiydi. Onun bütün çabası, 'akıl çağı' olarak adlandırdığı dönemi sadece beş duyunun hükmüne bağlayarak, akla olan güvenin toplumda tamamen sarsılmasına yol açmaktı. Bu, en sonunda akıl düşmanlığını Platon'un ifadesiyle 'misoloji'yi (mantıktan/makul düşünmeden
Sayfa 41
Duygusal Sorunların Tesavisinde Yeni Bir Çağ
"Depresyon, sağlıklı hayatın bir parçası değil, bir rahatsızlıktır. En önemlisi de, duygudurumunuzu yükseltmek için bazı basit yöntemler öğrenerek bunun üstesinden gelmek mümkündür." Bilişsel terapinin ilk ilkesi, tüm duygularımızın 'biliş'lerinizle ya da düşüncelerinizle yaratıldığıdır. 'Biliş' olaylara bakışınız, algılarınız, zihinsel tutumlarınız ve inançlarınız demektir. Buna, dünyayı nasıl yorumladığınız, bir kişi ya da bir şey hakkında kendinize söyledikleriniz de dahildir. Şu anda böyle hissetmenizin nedeni, şimdi düşünmekte olduğunuz şeylerdir. İkinci ilkeye göre, kendinizi çökkün hissettiğinizde düşüncelerini. ze, her şeye nüfuz eden bir olumsuzluk egemendir. Sadece kendiniz değil, tüm dünyaya karamsar yaklaşırsınız. Daha da kötüsü, her şeyin düşündüğünüz kadar kötü olduğuna inanırsınız. Üçüncü ilke, felsefi olarak ve terapi açısından son derece önemlidir. Araştırmalarımız, duygusal çalkantılarınıza neden olan olumsuz düşüncelerinizin neredeyse her zaman büyük çarpıtmalar içerdiğini gös termektedir. Bu düşünceler ilk başta geçerli görünse de, bunların man tıksız ya da yanlış olduğunu ve bu çarpıtılmış düşüncelerin çektiğiniz acının başlıca nedeni olduğunu öğreneceksiniz. -Depresyonunuz aslında gerçeğin doğru olarak algılanmasından değil, zihninizdeki çarpıtmalardan kaynaklanmaktadır. Bilişsel terapinin bu etkisi, kendilerini toparlamak için ilaçlara güvenmek yerine onları rahatsız edenin ne olduğunu bulmayı ve üstesinden gelmeye çalışmayı tercih edenler için bir umut ışığıdır.
Sayfa 31 - PsikonetKitabı okuyor
Bütün ömrümüzü, hakkımızda en ufak bir şey bile bilmeyen ama hakkımızdaki her şeyi bil­diklerini iddia eden insanlarla birlikte geçiriyoruz. En yakın akrabalarımız ve dostlarımız bile bir şey bilmiyor, çünkü ken­dimiz de çok az şey biliyoruz. Yaşamımız boyunca kendimizi keşfetmeye çalışıyoruz, sonunda zihin gücümüzün sınırına gelince de pes ediyoruz. Çabalarımız tam bir hayal kırıklığı ve mutlak bir ölümcül depresyonla son buluyor. Yetkili olmadı­ğımızı düşündüğümüz için iddia etmeye cesaret edemediğimiz şeylerde, başkaları bizi eleştirmekten geri kalmıyor, bile­rek ya da bilmeyerek içimizdeki her şeyi görmezden geliyor­lar. Her daim başkalarının fırlatıp attıkları oluyoruz, her yeni günde de kendimizi tekrar bulmak, toparlamak ve birleştir­mek zorundayız. Yaşlandıkça daha sert yargılarda bulunuyo­ruz ve karşılığında iki kat sertlikte yargılara da alışmalıyız. Cehalet, her türlü ilişkiyi berbat ediyor, zamanı gelince de ye­rini kayıtsızlığa bırakıyor. Yıllar boyu süren kırılganlık ve ya­ralanmadan sonra artık neredeyse hissiz ve yaralanmaz olduk. Hala yaralanmaları algılıyoruz, ama artık eskisi gibi aşırı du­yarlı değiliz. Daha sert darbelere dayanabiliyoruz, daha sert darbelere katlanabiliyoruz. Yaşam bizim bugün konuştuğu­muzdan daha kısa, daha yok edici bir dille konuşuyor. Artık umut edecek kadar duygusal değiliz. Umudun olmayışı bize insanlar, nesneler, ilişkiler, geçmiş, gelecek, vesaire hakkında daha açık bir görüş sağlıyor.
Savaş, dünya proleterlerini birbirine düşman ordular halinde harekete geçirmekte son derece etkili bir araçtır; bu açıdan da Marx'ın (ve yandaşlarının) umut ettiği uluslararası alanda birleşmiş bir işçi sınıfı hayalini yıkmaktadır.
Sayfa 101Kitabı okudu
Reklam
Bu geçip giden hayatta sonsuz olmaya değer ne kadar an ve saniye vardır? Gökyüzünde tan yerinin renkleri, yeryüzünde altın renkli bir sabah, çiçeklerle, kuşların cıvıldaşmalarıyla alkışlanan ilk aşk öpücüğü, sonsuza değin sürmeye layık değil midir? İnsan, derin hayaller içinde kaybolup gittiği zaman, bütün sözcüklerin anlatamayacağı ruha karşı şimşek gibi açıldığı anda biten bir sonsuzluk gülümseyişi olmaya layık olmaz mı? Zavallı hafıza! Günden güne yok olduğunu duyumsadığımız, vücut denilen şu toprak yığınının üzerinde durmadan yaşamaya çalışır durur. Hüzün verici bir bakışı yıllarca hatırlar. Bir sözü, bir gülüşü yıllarca saklar. Çevresinden baş döndürücü bir hızla geçen bütün anı ve üzüntüleri hemen kaydetmeye çalışır. Bu katlanılması güç çalışma ile bütün gücü ve dayanıklılığı kaybolunca, bize umut veren gelecek biter. Hayatımıza arkadaşlık eden geçmiş, unutuşun denizi içinde yok olur. O zaman, ağır yaralı bir asker gibi, bizi mezarın kapısında bırakarak hizmetine son verir.
Sayfa 53 - Sis YayıncılıkKitabı okudu
İçimdeki sana dokunmayan…
Yerine başkasını koymayı denedim. Sana karşı beslediğim duyguları bir başkasında yaşatabilirim sandım ama delirmenin eşiğine geldiğim zaman bu yaptığımın yanlış olduğunu anlayabildim. Karşıma geçen herkesin yüzünde seni aradım, her kurduğu cümlede sana ait bir şeyler aradım. Belki beni incitmez ama karşımda benim için orada olan kişiye bunu yapmak büyük bir haksızlıktı. Yalnız son zamanlarda ruhuma dokunmayı başaran hem içimdeki sana dokunmayan hem de kendisi olduğu için sevmeyi başarabildiğim birisi ile birlikte olmanın sevinci ile geldim buraya.
Sayfa 147 - İkinci adam yayınlarıKitabı okudu
Ama bilindiği gibi umut çaresizliğin son sığınağıydı.
Sayfa 171 - V - Metis Yayınları - Dördüncü Basım - Mayıs 2020Kitabı okudu
Belki de bizim gibilerin elinde kalan son şey, salakça bir umut.
Sayfa 42
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.