Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Araf
‌ كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü'minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. Araf 2 ‌ اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ
Davranış kalıplarımızın değişimi için inançlarımızın değişmesi, inançlarımızın değişmesi için de beynimizdeki değerlendirme bağlantılarının ve devrelerinin değişmesi gerekir. Bu da söylenebildiği kadar kolay bir iş değildir. Değişen Beynim isimli kitabımda uzun uzadıya anlatmaya çalıştığım gibi, beynimizin değişimi her an gerçekleşen doğal bir
Reklam
“ Tevâzu “ şudur ki, sana bir kötülük yapıp da sonra gelip kötülüğünden dolayı özür beyan edenin mazeretini, hak olsun bâtıl olsun kabûl etmen senin üzerine vâcip olur. Onun gizlide sakladıklarını ise Allâhu Teâlâ’ya havale etmektir.
* Tevazu önce Allah'a, sonra da O'nun kullarına karşı gösterilmelidir. Allah'a karşı mütevazi olan kimse, tıpkı Peygamber Efendimiz gibi kainatın Rabbine kul olmanın derin hazzını tadar. *
Bil ki : Adem Aleyhisselamın ilminin semeresi, kendisi meleklerden daha bilgili olduğu halde «Ey Rabbimiz, nefislerimize zulmettik. Araf, 23» sözüyle açığa vurduğu tevazu'udur. Meleklerin ilminin semeresi de Adem'i görmeden önce itiraz şeklinde tecelli eden sualleri ve hakikati anladıktan sonra onu kabul et­meleridir. İblis'in ilminin semeresi de bin sene iba­det ettiği halde Allah Teâlâ'ya i'tirazıdır.
İmam Mâlik, Hârûnu’r-Reşid’in zamanındaymış. Hârûnu’r-Reşid; “Yâ imam! Duyduğuma göre hadis kitabı yazıyormuşsun.” “Evet, yazıyorum.” “Hadi bize de oku da o hadislerin okunmasından biz de şereflenelim.” demiş. “Peygamber Efendimiz; ‘İlmi ayağınıza getirmeyin, siz ilme gidin.’ buyurdu. Onun için hadisi burada okumayayım, gelin benim evimde okuyalım.” demiş. İlim çok kıymetli bir şey. Sen ilmin ayağına gideceksin; attığın her adımda ecir, sevap var. “Peki! Olur, öyle yapalım!” demiş. Elini çırpmış, hizmetçileri koşup gelmişler; “Buyur efendim!” demişler. “Atları hazırlayın, imamın evine gidiyoruz.” demiş. İmam Mâlik yine; “Efendim! Bu ilim yoluna gittiğiniz için atla gitmeyin, yürüyerek gidin; her adımınıza büyük ecir var.” Demiş. “Peki! Olur, yürüyerek gidelim.” demiş. Halife, imam, adamları yürüye yürüye gitmişler. İmam Mâlik’in evine gelince halife geçmiş baş köşeye şiltelerin, minderlerin üstüne kurulmuş. “Efendim, bu ilimdir, şöyle edeb ve tevazu ile hürmetkâr bir şekilde diz çöküp okumak, dinlemek lazım. Peygamber Efendimiz’in hadisidir, oyuncak değil. Şöyle buyursanız, rahlenin önüne diz çökseniz daha iyi olur.” demiş. Abbasî halifesi ona da “Peki!” demiş, önünde diz çökmüş, okumuş. Okuduktan sonra çok memnun kalmış, “Allah senden razı olsun yâ İmam, adını ne koydun?” demiş. “Efendim, başından beri dikkat ediyorum, o kadar yumuşak davrandınız ki ne dersem ‘Peki, öyle olsun.’ dediniz. Sizin bu yumuşaklığınızın hâtırasına bu kitabın adını Kitâbul-Muvatta koydum; “çiğnenmiş, yumuşamış, ezik, mütevazı” mânasına.” demiş. Evet, hadis ilmi böyle.
Sayfa 254
Reklam
Alçakgönüllülük
İnsanlar Tanrı'dan bahsederken çoğunlukla kendilerini küçük görüp tevazü sergiliyor ama sonra da Tanrı'nın adını anarak kendi kardeşlerine üstünlük taslıyorlar.
Sayfa 184Kitabı okudu
Deniz, tevazu içinde alt seviyede durarak vakârını hep koruduğu için yalçın kayalar arasından kaynaklanmakla hırçın ve coşkun nehirler, ırmaklar bir müddet sonra eğilerek ona koşar, onda fena bulur, sükünete kavuşurlar.
Sayfa 268 - Hikmetevi yayınlarıKitabı okudu
Allah’ın rızasını kazanmış olan o müttakiler, beş vakit namazlarını dosdoğru kılarlar, ihlas ile namaza niyet edip tekbir alırlar, kıyamlarına, kıraatlerine, rüku ve secdelerine tam manasıyla riayet ederek namazlarını kılarlar. Sonra tevazu ile Allah’a dua edip kabulünü isterler.
Ona söz vermek güçtü, onunla musiki dinlemek güçtü, onun tevazuuna katlanmak güçtü, şairliğine inandırmak güçtü, onunla beraber Ferid Kam'ı dinlemek de güçtü. Hele Şerif Muhiddin'in udunu dinlemek hepsinden güçtü. Kendinden bahsettirmek de güçtü. Birlikte İstanbul'u gezmek de güçtü. Dostlarına yakın olmak için sık sık ev
Reklam
Çarşambaları buluşuyorlardı. Daha sonra çarşambalara pazartesiler de eklenmişti. Bu hiç aksamadan devam ediyordu. Bunun bir istisnası 1908 Meşrutiyetinin ilan edildiği Cuma günüydü. Akif o gün koltuğunun altına sıkıştırdığı İkdam gazetesiyle gelmişti. Gazeteyi beraber okuyacaklardı. Sultan Hamid'den ve istibdat idaresinden memnun olmayan
Hâtem-i Esam rh.a.'e namazı nasıl kıldığını sorarlar. Şöyle der: - Namaz vakti girince güzel bir şekilde abdest alırım. Namaz kılmak istediğim yere gelirim. Bütün azalarımla namaza hazır oluncaya kadar orada bir süre otururum. Sonra namazı kılmak için kalkarım. Kâbe iki kaşımın arasında, sırat köprüsü ayaklarımın altında, cennet sağımda, cehennem solumda, ölüm meleği Azrail arkamda farz ederek, kıldığım namazın son namazım olduğu düşüncesiyle, korku ile ümit arası bir halde namaza başlama tekbirini alırım. Usulüne uygun olarak tane tane Kur'ân'ı okurum.Tevazu içinde rükûu yaparım. Huşû içinde secdeye giderim. Sol ayağımın dış kısmını yere yayarak üzerine oturur, sağ ayağımı baş parmağım üzerine dikerim. Bütün bunları ihlâs ile yaparım. Kıldığım namazın kabul edilip edilmediğini de bilemem!"
(Fazla) Tevazu
Şurası çok açık ki ölçüyü koruyacaksınız. Devamlı "Bilmiyorum," demek olmaz, biliyorsanız konuşacaksınız. Çünkü siz hep böyle derseniz bir süre sonra bildiklerinizi de dikkate almazlar. Farkınıza varmaz, bilginizi takdir etmezler. Demek ki her şeye "Ben biliyorum," diye atlamayacak ama bildiğinizi de yeri geldiğinizde söyleyeceksiniz.
Sayfa 106
Kibir, Kibir, Kibir bu belayı anlatan güzel bir hikaye
Sûfilerden biri, günlerden bir gün, tavaf esnasında meddahları arasında yürüyen bir kişi görmüştü. Meddahları o kişi için kalabalığı yarıyor: o rahat tavaf etsin diye halkın tavafına mani oluyorlardı. Aynı sûfi, yıllar sonra aynı adamı Bağdat köprüsünde gördü. Bu kez adamın yanında meddahlar filan yoktu. Perişan haldeydi ve halktan birşeyler dileniyordu. Sûfi hayrete düştü. Adam, sûfinin şaşkınlığını farkedince, ona dedi ki: "Ben insanların tevazu gösterdiği bir yerde kibirlendim. İnsanların kendilerini yüksek gördüğü bir yerde beni zillete ve aşağılanmaya mahkum ederek de. Hak Teâlâ başımı belaya soktu."
704 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.