İmam Mâlik, Hârûnu’r-Reşid’in zamanındaymış. Hârûnu’r-Reşid; “Yâ imam! Duyduğuma göre hadis kitabı yazıyormuşsun.” “Evet, yazıyorum.” “Hadi bize de oku da o hadislerin okunmasından biz de şereflenelim.” demiş. “Peygamber Efendimiz; ‘İlmi ayağınıza getirmeyin, siz ilme gidin.’ buyurdu. Onun için hadisi burada okumayayım, gelin benim evimde okuyalım.” demiş. İlim çok kıymetli bir şey. Sen ilmin ayağına gideceksin; attığın her adımda ecir, sevap var. “Peki! Olur, öyle yapalım!” demiş. Elini çırpmış, hizmetçileri koşup gelmişler; “Buyur efendim!” demişler. “Atları hazırlayın, imamın evine gidiyoruz.” demiş. İmam Mâlik yine; “Efendim! Bu ilim yoluna gittiğiniz için atla gitmeyin, yürüyerek gidin; her adımınıza büyük ecir var.” Demiş. “Peki! Olur, yürüyerek gidelim.” demiş. Halife, imam, adamları yürüye yürüye gitmişler. İmam Mâlik’in evine gelince halife geçmiş baş köşeye şiltelerin, minderlerin üstüne kurulmuş. “Efendim, bu ilimdir, şöyle edeb ve tevazu ile hürmetkâr bir şekilde diz çöküp okumak, dinlemek lazım. Peygamber Efendimiz’in hadisidir, oyuncak değil. Şöyle buyursanız, rahlenin önüne diz çökseniz daha iyi olur.” demiş. Abbasî halifesi ona da “Peki!” demiş, önünde diz çökmüş, okumuş. Okuduktan sonra çok memnun kalmış, “Allah senden razı olsun yâ İmam, adını ne koydun?” demiş. “Efendim, başından beri dikkat ediyorum, o kadar yumuşak davrandınız ki ne dersem ‘Peki, öyle olsun.’ dediniz. Sizin bu yumuşaklığınızın hâtırasına bu kitabın adını Kitâbul-Muvatta koydum; “çiğnenmiş, yumuşamış, ezik, mütevazı” mânasına.” demiş. Evet, hadis ilmi böyle.