Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Neden negatif düşünmeye eğilimliyiz?
Bir tehlike sezdiğimizde iki tip yanlış yapabiliriz: Tehlike gerçektir ama ona tepki vermeyi beceremeyebiliriz ya da tehlike gerçek olmadığı halde onun gerçek olduğunu varsayarız. Bu iki hatanın çok farklı bedelleri olur. Yanlış negatifin (yani tehlikeli bir duruma, örneğin otlar arasındaki aslana tepki verememenin) bedeli yanlış pozitifin (yani sonradan zararsız olduğu görülen bir duruma, örneğin rüzgarın otların arasından geçerken sebep olduğu ıslık sesine aşırı tepki vermenin) bedelinden daha ağırdır. İlk hata ölümcül bir sonuç doğurabilir; ikincisi ise genelde bir parça zaman ve enerji kaybına neden olur. Bu nedenle olumsuzluk önyargısı diye anılan bir şey vardır; yani kayıplardan hoşlanmama eğilimimiz kazanımlardan hoşlanma eğilimimizden güçlüdür. (...) Olumsuz duygularımız olumlu duygularımızdan fazladır. (...) Bu ve diğer psikolojik ve davranışsal insan özellikleri evrim sürecimizin izlerini taşır; bunlar yiyecek peşinde koşarken diğer hayvanlara yem olmamaya çalışan atalarımızın yaşadığı hayatın yankılarıdır. Onların verdiği mücadeleler beyinlerimizde olumsuz izler bırakmıştır.
Reklam
Bakire Meryem’in “Tanrı’nın annesi” olmasından ötürü yüceltilmesi gösterdi ki mizojini kadınları aşağıladığı gibi yüceltebilir de. Bu hangi yönde olursa olsun sonuç hep aynı: İnsanlığı çalınmış, kişiliksizleştirilmiş kadın.
Eğer Platon'un İdealar Kuramı'yla kadın düşmanlığının felsefi temellerini attığını kabul edersek, öğrencisi Aristoteles'in (M.Ö. 384-322) de mizojiniye bilimsel saygınlık kazandırdığını söyleyebiliriz. (...) Aristoteles ereği, doğa bilimlerinin temel öğesi olarak görmüştü. Tüm yaşayan varlıklar da dahil olmak üzere, bir varlığın
Sayfa 46 - Pandora'nın Kızları
“Elbise dener gibi hikâye deniyoruz” demişti Max Frisch Aynı şeyi dünya tarihinin detaylarıyla da yapıyoruz. Onları zorla çelişkisiz birer hikâye haline sokuyoruz. Sonuç ne? Birdenbire, örneğin Versay Antlaşması’nın niçin II. Dünya Savaşı’na sebep olduğunu ya da eski ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan’ın eli bol finans politikasının niçin Lehman Brothers’ın batmasına neden olduğunu “anlıyoruz”. Demir Perde’nin niçin yıkılması gerektiğinin, Harry Potter’ın neden çok sattığının farkına varıyoruz. Bizim “anlamak” adını verdiğimiz şeyi elbette o zamanlar kimse anlamamıştı. Anlayamazdı da zaten. Biz sonradan içine bir “anlam” yüklüyoruz. Yani, hikâyeler müphem işler ama belli ki onlarsız da yapamıyoruz. Nedeni belli değil. Aşikâr olan, insanların bilimsel olarak düşünmeye başlamadan önce dünyayı hikâyelerle açıkladıkları. Mitoloji felsefeden daha eskidir. Hikâye önyargısı şudur: Hikâyeler hakikatleri çarpıtır ve basitleştirir. İçine pek uymayan her şeyi bastırır.
Küçük birer çocukken hem bizi keyiflendiren ve rahatlatan hem de bize üzüntü ve rahatsızlık veren anlar yaşarız ancak annemizin bizi beslerken kucaklandığımız, biz de temizledi veya sallayarak uyuttuğu vb. rahatlatan anlar genellikle hatırlanmaz. Bunun yerine istediğimizi alamadığımız veya yeterince sevgi görmediğimiz acı verici anıları hatırlarız. Bunun nedenleri vardır. Küçük birer çocukken, güvenliğimizin tehlikeli olduğu veya bedenlerimizin savunmaya geçerek tepki gösterdiği deneyimlerimiz oldu. Sonrasında bu bilinçaltı savunmaları, dikkatimizi bizi rahatlatan şeyler yerine zor ve rahatsız edici olana yöneltti. Halbuki güzel anılarımız yalnızca duvarın diğer tarafında, ulaşamadığımız bir yerde yer alıyordu. Duvarın yalnızca bir tarafını görebildiğimiz için gerçekten hiç güzel bir şey yaşamadığımıza inanırız. ... Sonuç olarak acı ve korku dolu olaylar, güzel olaylara göre uzun süreli hafızamıza daha kolay alınabilmektedir. Bilim insanları bu mekanizmaya, "olumsuzluk önyargısı" demiştir ve bu terim, durumu mükemmel şekilde ifade etmektedir. Hayatta kalmamız, muhtemel saldırıları fark edip elememize bağlıdır. Nöroppsikolog Rick Hanson, "zihin negatif anılar için bağlayıcı bir bant gibiyken pozitif anılar içinse teflon gibidir." demiştir.
Reklam
Gelecekteki getirilerinizi tahmin ederken hataya yer bırakın. Bu bilimden çok, sanattır. Yirminci Bölüm'de daha fazla anlatacağım gibi, ben kendi yatırımlarımda, hayatım boyunca elde edeceğim gelecekteki getirileri tarihsel ortalamanın 1/3 altında olacağını varsayıyorum. Bu yüzden de geleceğin geçmişe benzeyeceğini varsaymam durumunda biriktireceğimden daha fazlasını biriktiriyorum. Bu benim güvenlik marjım. Gelecekteki getiriler, geçmişten 1/3 değil, daha da düşük olabilir, ancak hiçbir güvenlik marj ı yüzde 1 00 garanti vermez. Geceleri iyi uyumamı sağlaması için üçte birlik tampon yeterli. Ve eğer gelecek geçmişe benzerse, benim için hoş bir sürpiz olur. Charlie Munger, "Mutluluğa ulaşmanın en iyi yolu, hedefi düşük tutmaktır" der. Harika. Hata payının önemli bir kuzeni vardır ve o da risk almada iyimserlik önyargısı denen veya benim "Rus ruleti, istatistiksel olarak sonuç vermeli" sendromu dediğim şey, yani olumsuz taraf hiçbir koşulda kabul edilemez olduğunda, olumlu olasılıklara bağlanmadır.
Sayfa 194
Bilindiği kadarıyla üst sınıfların kız çocukları bile iyi bir eğitim almıyorlar ve okuma-yazma bilmiyorlardı. Eski Yunanistan'da olduğu gibi, sadece saray kadınlarının okuma-yazma bilmesi gerekiyordu. Kadınlar için dikiş dikmek, örgü örmek ve belki de bir çalgı çalmayı öğrenmek eğitimleri için yeterliydi. Sa- ray çevresinden gelen eğitimli ve bilgin bir kadın olan tarihçi Ban Zhao (MS 40-120) bile kadınların eğitim hakkını savunsa bile yumuşaklığı, alçak gönüllülüğü, özveriyi ve itaati “kadınlara özgü” erdemler olarak öne çıkarıyordu. Bir genç kızın yazgısı, bir erkeğe itaatli bir eş olmak ve ona oğlan çocuklar doğurmaktı. Oğlan çocuk doğurmayan kadın kenara itiliyor ve yerini başka bir kadına bırakıyordu. Kız çocuğuna karşı bu önyargı modern zamanlara kadar devam etti: Çoğu hamile kadın, karnında taşıdığı bebeğin erkek olmadığını öğrenince kürtaja karar veriyor. Bu durum, bazı bölgelerde kız ve erkek çocukların dağılımında belirgin bir dengesizliğe yol açıyor. Çin'in genel nüfusu göz önüne getirildiğinde, araştırmalara göre yüzyıl boyunca 111 erkeğe karşılık 100 kadın nüfusun düştüğüne işaret ediliyor.” Başka bir sonuç ise hukuka aykırı bir çocuk ticaretinin ortaya çıkmasıdır. Taşralı bir-iki çocuk sahibi fakir aileler, yeni doğan kız çocuklarını büyük kentlerde yaşayan çocuksuz ailelere satıyorlar.
Sayfa 183 - PdfKitabı okudu
Bakire Meryem'in "Tanrı'nın annesi" olmasından ötürü yüceltilmesi gösterdi ki mizojini kadınları aşağıladığı gibi yüceltebilir de. Bu hangi yönde olursa olsun sonuç hep aynı: İnsanlıktan çıkartılmış kadın.
Sonuç olarak acı ve korku dolu olaylar, güzel olaylara göre uzun süreli hafızamıza daha kolay alınabilmektedir. Bilim insanları bu mekanizmaya, "olumsuzluk önyargısı" demiştir ve bu terim, durumu mükemmel şekilde ifade etmektedir. Hayatta kalmamız, muhtemel saldırıları fark edip elememize bağlıdır.
Reklam
Bir önyargı uygarlığımıza bir kez karıştırıldığında, her yerde etkili olur ve her yerde karşılaşılır. Bu nedenle kadının değersiz olduğu önyargısı ile erkeğin bununla bağlantılı kendini beğenmişliği sürekli olarak aralarındaki uyumu bozar. Sonuç görülmemiş bir gerilim olup, özellikle bütün aşk ilişkilerine de nüfuz eder ve tüm mutluluk olanaklarını devamlı tehdit, çoğu zaman da yok eder. Bütün aşk hayatımız bu gerilimle zehirlenir, kurur ve kısırlaşır. Uyumlu bir evliliğin bu kadar ender görülmesinin ve çocukların evliliğin son derece zor ve tehlikeli bir şey olduğu görüşüyle büyümesinin nedeni budur. Yukarıda betimlenenler gibi önyargılar ve benzer türdeki düşünce silsileleri çocukların yaşam hakkında doğru bir anlayış edinmelerini çoğu zaman engeller. Evliliğe sadece bir acil çıkışı olarak bakan çok sayıdaki kızı ve evliliği yalnızca kaçınılması mümkün olmayan, katlanılması gereken nahoş bir durum olarak gören erkeklerle kadınları düşünelim. Cinsler arasındaki bu gerilimden doğan zorluklar bugün devasa boyutlara ulaşmıştır. Kızda çocukluktan itibaren kendisine dayatılan role isyan etme eğilimi ne kadar güçlüyse veya erkekte ayrıcalıklı bir rol oynama isteği tüm mantıksızlığına rağmen ne kadar şiddetliyse sorunlar o kadar daha büyüktür.
Sayfa 124Kitabı okudu
Bugün bile Çin’de, oğlan çocuklara öncelik veriliyor. Çoğu hamile kadın, karnında taşıdığı bebeğin erkek olmadığını öğrenince kürtaja karar veriyor. Bu durum, bazı bölgelerde kız ve erkek çocukların dağılımında belirgin bir dengesizliğe yol açıyor. Çin’in genel nüfusu göz önüne getirildiğinde, araştırmalara göre 111 erkeğe karşılık 100 kadın nüfusun düştüğüne işaret ediliyor. Başka bir sonuç ise çok canlı bir çocuk ticareti: Taşralı bir-iki çocuk sahibi fakir aileler, yeni doğan kız çocuklarını büyük kentlerde yaşayan çocuksuz ailelere satıyorlar.
İmge YayınlarıKitabı okudu
Bilgin bir kadın olan tarihçi Ban Zhao (MS 40-120) Kadınlar İçin Kurallar adlı kitabında eğitim hakkını savunsa bile yumuşaklığı, alçak gönüllülüğü, özveriyi ve itaati “kadınlara özgü” erdemler olarak öne çıkarıyordu. Bir genç kızın yazgısı, bir erkeğe itaatli bir eş olmak ve ona oğlan çocuklar doğurmaktı. Oğlan cocuk doğurmayan kadın kenara itiliyor ve yerini başka bir kadına bırakıyordu. Bugün bile Çin’de, oğlan çocuklara öncelik veriliyor. Çoğu hamile kadın, karnında taşıdığı bebeğin erkek olmadığını öğrenince kürtaja karar veriyor. Bu durum, bazı bölgelerde kız ve erkek çocukların dağılımında belirgin bir dengesizliğe yol açıyor. Çin’in genel nüfusu göz önüne getirildiğinde, araştırmalara göre 111 erkeğe karşılık 100 kadın nüfusun düştüğüne işaret ediliyor. Başka bir sonuç ise çok canlı bir cocuk ticareti: Taşralı bir-iki çocuk sahibi fakir aileler, yeni doğan kız çocuklarını büyük kentlerde yaşayan çocuksuz ailelere satıyorlar.
Sayfa 191
Erkekler doğası gereği daha üstün ve kadınlarsa daha aşağıdadırlar; Erkek hükmeden, kadın ise hükmedilendir; zorunluluk tüm insan nesli için geçerlidir. Bu nedenle Aristoteles'e gö­re erkeğin tohumu, ruhun ve aslında kişinin tam insan olması için gerekli potansiyelin tümünü taşır. Erkek tohumunun yerleş­tiği kadınsa sadece maddeyi, besleyici çevreyi sağlar. Erkek aktif, kadınsa pasiftir. Eğer doğan erkekse, çocuk bütün potansiyeline erişmiştir; eğer rahimde fazladan bir mensürel salgılamayla dişinin "soğuk yapısı" hakim olmuşsa, çocuk kendi insani potansiyelinin tamamını harekete geçiremediği için, sonuç dişi olur. Aristoteles'e göre dişi, sakatlanmış bir erkektir.
Sayfa 47 - Herhangi bir erkeğin döllenebilmek ve doğum yapabilmek için çaba gösterdiğine dair hiçbir kanıt olmamasına rağmen, kadının yapabildiği her şeyi erkekler daha iyi yapabilirdi.(34)Kitabı yarım bıraktı
bir erkeğin mizojini hakkında neden bir kitap yazmaya istek duymasıyla ilgiliydi ve onun bu soruya verdiği yanıt kısaca, "Niçin yazmayayım? Sonuç­ ta mizojiniyi erkekler icat etti," oluyordu
Sayfa 11 - Mizojini: kadınlara duyulan nefretKitabı yarım bıraktı
52 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.