Şu sıralarda 1000Kitap’ta revaçta olan https://1000kitap.com/yazar/lev-nikolayevic-tolstoy okumalarına inat olsun diye mi okudum Dostoyevski’yi?
Hayır!
Peki kitap toplantısında okunacak kitap olduğu için mi?
Hayır!
O halde niye okudum?
Öncelikle https://1000kitap.com/yazar/fyodor-mihaylovic-dostoyevski okumak için bir nedene ihtiyacım
Bu yaz tatilinde çok eskiden okuduğum kitapları tekrar okudum. İnsan Neyle Yaşar da bunlar arasında. Rus yazarlarından dünya edebiyatına en kıymetli klasikleri kazandıran Tolstoy' un en popüler kitaplarından biri.
İnsan niçin yaşar diye sorsak hemen hemen herkesin cevabı birbirine yakındır. İnsan ailesi, anne-babası, eşi, çocukları için yaşar.
Franz Kafka'nın hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz:
ytbe.one/VC6JxCLzwNI
Aylardır hazırlamak istediğim ve yıllardır da düşünsel altyapısı için uğraştığım "Kafka kitapları okuma rehberi"me hoşgeldiniz. Bu inceleme yaklaşık olarak 20 kitabın, pek çok makalenin,
Önyargı sorunu. Kimsenin ciddiye almadığı ama toplumu ciddi anlamda etkileyen bir sorun. İnsanlarda sürekli fark ettiniz mi bilmem bu yaklaşım var. Doğulu ise şöyledir, İzmirli ise böyledir, o köyden adam mı çıkar, bu adamda şu özellik var düzelmez, kısa boyludan korkacaksın, şu meslekten kimse ile evlenme sakın aldatır, Kadın çok kazanırsa
*Yaşamak acı çekmektir; yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktadır. Eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır. Ama hiç kimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bunu kendi başına bulmak ve bulduğu yanıtın öngördüğü sorumluluğu üstlenmek zorundadır"
İlk cümlem,
İnsanın Anlam Arayışı*
Sadık Hidayet; "Hiç kimse intihara karar vermez. İntihar bazılarına mahsustur. Onların yaradılışında vardır. Herkesin yazgısı alnına yazılmıştır. İntihar da bazı kimselerle birlikte doğmuştur. Ben, yaşamı sürekli alaya aldım. Dünya, tüm insanlar; gözümde bir oyuncak, bir rezillik, boş ve anlamsız bir şeydir. Uyumak, bir daha uyanmamak
Kısacık bir kitabın etkisi bu kadar mı büyük olur. Hayran kalmamak mümkün değil. İşte yetenek bu!
Bir şeye mecbur kaldınız mı?
Önce şunu soralım kendimize 'mecburiyet' nedir diye.
Mecburiyet: zorunluluk, zora tutulma gibi anlama gelir. Kitabın asıl kahramanı olan Ferdinand için 'zora tutulma' söz konusudur.
Şimdi bu konuya
“Bu bir kedi.
1-2 yaşlarında.
Gece sokakta gezerken tecavüze uğradı.
Gecenin o saatinde sokakta ne işi vardı?
Ama bir saniye. Bu kedi erkek bir kedi. O zaman “kız başına sokakta ne işi vardı?” diyemeyiz değil mi?
O halde şöyle soralım; “Bu kediye kim, neden nasıl tecavüz etti?“
Anüs bölgesindeki açıklık yüzünden ameliyata alındı kedi.
İstanbul'un en nezih semtlerinden birinde oldu bu olay. Belki Bağdat Caddesi gibi “marka değeri olan” bir cadde değildi ama ‘nezih'ti işte. İnsanlar bir nebze olsun güvende hissederdi kendini.
İnsanların güvende hissetmesi hayvanların da güvende olduğu anlamına gelir mi?
Hadi. Şimdi de yapsanıza “Gecenin o saatinde sokakta işi ne?” savunusunu.
Desenize “O kıyafeti giymeseydi tecavüze uğramazdı. Tahrik etmiş resmen.” diye.
Hadi, yazsanıza “Ateşlidir, o da istemiştir, istemese karşı koyardı.” cümlelerini.
N'oldu? Olmuyor değil mi? Sokaklarda yaşayan bir “kedi” tecavüze uğradığında söyleyemiyorsunuz bunları.
Peki, bunun cevabını verin o halde; küçücük erkek bir kediye bunları yapan bir kadına neler yapmaz?”
Direkt sadede gelelim, lunapark; içinden çıkamadığımız, iliğimize çengellerini geçiren dünya. Hikâye şiir mantığıyla yazılmış, metaforlarla dolu, üstelik Yahya Kemal şiirlerini anımsıyorsunuz okurken; sizi zamandan ve mekandan koparan, yaşadığınız andan mazilere götüren, nedamet duraklarından geçiren "ah keşke bu böyle olmayaydı"
Meşhur Nürnberg Mitingleri ve Adolf Hitler…
Babası memur olmasını istedi,
Hiç istemiyordu ama baskı vardı, denedi tutturamadı,
Ressam olmak istedi, okul tarafından kabul görmedi,
Çocukluğu sıkıntılıydı, gelecek vaat etmiyordu,
Sokakta resim yaparak para kazanmaya denedi, üç beş kuruş kazandı,
Bir gün meydanda eline bir broşür geldi,
Siyasetle
İnsan kendinden mi bahseder öykü anlattığında. Ya da kaleme döktüğü zaman yazmış olduğu kendi hikayesi midir? Bir yazara böyle sorulduğunda, “ne münasebet,” demiş. Evet ne münasebet! Anlattığımız hikâye ama yazarın da içinde olduğu bir hikâye. Neresinde? Bilmiyorum!
1K’da inceleme ve öyküleriyle tanıdığımız Neşe Cengiz’in Sesler, Yüzler ve