İnsanlar geleceği düşünüyor, gelecek için yaşıyor, bugünü sürekli gelecek yarınlara adıyorlar. Her insan salt öngördüğü, beklediği ve umduğu için yaşıyor. İnsanlar her ana; şu anın bir sonraki anı, her saatin bir sonraki saati, her günün bir sonraki günü ardından getireceğini bildiği için değer verirler sadece ve tüm yaşamlarını buna göre ayarlarlar. Bütün hayatı hayallerden, ideallerden, planlardan, bekleyişlerden meydana gelir; şimdiki zamanın tümü, geleceğinin etrafındaki düşüncelerden ibarettir. Varolan, şimdiki zamanda olan her şey bize zor, zavallı, yetersiz, düşük kalitede görünür ve biz şimdinin sadece bir önsöz, gelecekteki bir romanın uzun ve sıkıcı bir önsözü olduğunu düşünerek kendimizi sadece avuturuz. Bütün insanlar, bilseler de bilmeseler de, bu inanç için yaşarlar. Eğer aniden onlara bir saat sonra hepsinin ölmek zorunda olduğu söylenseydi, yapıyor oldukları ve yaptıkları hiçbir şeyin onlar için bir zevki, bir tadı, bir değeri olmazdı. Şimdiki gerçeklik gelecek aynası olmadan rezil, pis, anlamsız olurdu. Rövanşları, zaferleri, yükselişleri, terfileri ve zamları, istilalari ve unutuluşları ümit ettiren yarın olmasaydı, insanlar daha fazla yaşamaya razı olmazlardı. Yarının uzak kokusu olmasaydı, bugünün kara ekmeğini yemek istemezlerdi.