Babam(2.Abdülhamid) doğru ve tam dini itikada sahip bir Müslümandan başka biri değildir.Beş vakit namazını kılar.Kur'an-ı Kerim okurdu.Gençliğinde Şazeli tarikatına girmişti.Daima camilere devam ettiğini,Ramazanlarda Süleymaniye Camii'nde namaz kıldığını, o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikaye tarzında anlatırdı.Böylece,camide namaz kıldığı günlerden birinde Hamza Zafir Efendi adında muhterem bir şeyhe tesadüf edip onunla ahbap olmuş,bu tarikata bu suretle intisap etmiştir.Keza Yahya Efendi Tekkesi'nin büyük şeyhi olan Abdullah Efendi vasıtasiyle dahi Kadiri tarikatına intisap etmiştir.
Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi.Sarayın hususi bahçesinde beş vakit Ezan-ı Muhammedi okunurdu.Babamın bir sözü vardı:''Din ve Fen,''derdi.''Bu ikisini de itikat etmek caiz.'' olduğunu söylerdi.
Osmanlı İmparatorluğ'na karşı hislerim ne olursa olsun , Süleymaniya Camii'nin kubbesinde Sinan'ın ifade ettiği güzelliğe karşı duyduğum minnet ve hayranlık giçbir zaman zail olmadı. Bizansın renkli eserleri Arap diyarın adeta sihirli bir dantep gibi görünen mimarisinin yanında ,bu azamet ve sükun ifade eden sade hatları ve kıvrımlar ile Süleymaniye , tabiatın kendisinin yaratmış olduğu bir eser gibi görünüyordu.
Süleymaniye'nin bu kubbesi ufuktan sökülmelidir ki İstanbul ne kel, ne uyuz bir topraktır anlaşılsın...
İstanbul, Süleymaniye yapıldığı gün bizim oldu!
Kanuni Süleyman, kendi adını taşıyan muazzam Süleymaniye Camii'ni yaptırırken temel taşını, "Bu işe benden daha layıktır" diyerek devrin büyük alimi Şeyhülislam Ebussuud Efendi'ye koydurtmuştu. Camiinin resm-i küşadında da anahtarları takdim eden Mimar Sinan'a: "Bu cami-i şerifi sen yaptın. Kapılarını ibadete açmak da senin hakkındır!.." demişti.