Hiçbir Avrupa gazetesi, Ermenileri imha etmek isteyen aynı Jön Türklerin Yukarı Ermenistan’da yaşamakta olan Kürtleri evlerinden ve yurtlarından sürdüklerini haber yapmadı. Ermeniler gibi Kürtler de Rusların yanında saf tutacak güvenilmez unsurlar olmakla itham ediliyordu. Kürtlerin Çapakçur, Antep ve Muş bölgeleri ile Erzurum ve Bitlis
Sayın Murat Bardakçı'nın yazısının bir kısmını eklemeyi görev telakki ediyorum:
Meselenin aslı, astarı, ve sairesi şudur: "1915'te yaşananlar soykırım idi" veya "Tehcir, Ermenilere karşı yapılmış planlı bir toplu kıyımdır" deyip o senelerde olup bitenlerden dolayı özür dilemek ile "Benim dedem katildir" demek arasında hiçbir fark yoktur!
Unutmayalım, Türkiye Cumhuriyeti 1923'te gökten inerek var olmamıştır. Türkiye, öncelikle Lozan'a göre Osmanlı İmparatorluğunun hem devamı hem vârisidir, bugünün Türk vatandaşı olan hemen herkesin dedeleri yahut büyük dedeleri geçmişteki imparatorluğun vatandaşlarıdırlar ve onların soykırım yapmış oldukları iddiasını kabul ederek özür dilemek, birkaç nesil önceki büyüklerimizin "katil" olduklarını peşinen kabul etmek demektir. Hele, "Bu işi biz değil, Osmanlı zamanında İttihatçılar yapmışlardı, bizim Osmanlı ile alakamız yok, dolayısı ile tehcir meselesi Türkiye'yi alakadar etmez," şeklindeki sığ ucuzluklar da kendimizi küçük düşürüp karakter zaafımız konusunda etrafı hayrette bırakmaktan başka bir işe yaramaz.
Endişem "yüzleşme" yahut "açılım" gibisinden kavramları her zaman yaptığımız gibi bir taraflarından çekiştirerek başka noktalara ve bir yerden sonra da "özür" boyutuna getirmemiz, dolayısı ike dedelerimize "katil" yaftasının vurulmasıdır.
Özür dilemekle bilerek yahut bilmeyerek dedelerinin katil olduğu peşinen kabul edenler için bir şey diyemeyeceğim ama benim dedelerim ve daha birçok dostumun ceddi öyle katil falan değildi.
Bir devlet kendi yurttaşlarını, hem de savunmasızlarını, çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden, kök saldığı ortamlardan söküp, bilinmez ve bitmez yollara salıyorsa, bunun sonucunda da bir halk büyük bir bölümüyle yok oluyorsa, bugün bizlerin bu durumu izah edecek kelimeleri tercih etme kıvranışımız, insan olma özelliğimizin hangi vasfıyla izah edilebilir? "Buna soykırım mı desek, göç mü desek?" diye cambazlıklar yapacaksak, her ikisini de aynı ölçüde mahkûm edemeyeceksek, soykırım yerine tehciri ya da tehcir yerine soykırımı tercih etmekle, insan oluşumuzla ilgili onurun hangi parçasını kurtarmış olacağız?
Kendisine bilim insanı diyen bir kişinin en temel önceliği, her daim tarafsız olmayı ilke edinmesi olmalıdır. Kitapta birçok hata var. Örneğin Bernard Lewis gibi en bilinir oryantalist dahi yaşananları tehcir/zorunlu göç olarak nitelendirirken Zürcher direkt olarak bunu “modern dilimizde soykırımdır” diyerek aktarmış. Çok ilginçtir ki bu olaya
Bir devlet, kendi yurttaşlarını, hem de savunmasızlarını, çoluk çocuk, ka-
dın yaşlı demeden, kök saldığı ortamlardan söküp, bilinmez ve bitmez
yollara salıyorsa, bunun sonucunda da bir halk büyük bir bölümüyle yok
oluyorsa, bugün bizlerin bu durumu izah edecek kelimeleri tercih etme
kıvranışımız, insan olma özelliğimizin hangi vasfıyla izah edilebilir? 'Buna
soykırım mı desek, göç mü desek?' diye cambazlıklar yapacaksak, her iki-
sini de aynı ölçüde mahkum edemeyeceksek, soykırım yerine tehciri ya da
tehcir yerine soykırımı tercih etmekle insan oluşumuzun hangi onurunun
bir parçasını kurtarmış olacağız?"
Amerika Nagazagi ve Hiroşima’ya iki bomba atıp yüz binleri bir saniyede öldürdü, kimse soykırım diyemedi.. Ama Osmanlı orduları savaş halinde ve savaşı fırsat bilen azınlıklar isyan halinde.. Yine de kendi gıdasını, bakliyatını, çayını, ateş yakacak odununu bulamayan ordu tehcir sırasında elinden gelen gayreti göstermeye çalışıyor.. Ve aynı günlerde İskenderun sahillerinden İngiliz topları size ateş ediyor... İngilizlerle işbirlikçi Araplar ayaklanıyor. Ve yine aynı günlerde halka yardım diye bakliyat vermesi için Fransızlar teklifte bulunuyor, İngilizler ise, bu bakliyatı Osmanlı ordusu kendi kullanır diye vermiyor.. Ayrıca İstanbul’daki Ermenilere dokunulmuyor, soykırım niyetindeki bir ordu önce zengin ve okumuşları öldürmez mi?..
Filistin'de yaşanan acı olaylar ve ABD başkanı Joe Biden'ın 1915 olayları hakkında yaptığı açıklamada olmayan bir soykırımı kabul etmesi sonucunda hazırladığım haber yazısı (röportaj) burada da paylaşmak istedim. Aslında biz neler yaşamışız, hala neler yaşıyoruz ve bunlara rağmen hala nasil suçlanıyoruz bunları merak edenler okuyabilir. İzinsiz
Bugün 24 Nisan, sözde Ermeni soykırımını anma günü.
Yıllarca zulüm gören bizken, ASALA ile EOKA ile PKK ile ve nicesiyle uğraşmışken, asıl katledilen biz olmuşken Fransasından Amerikasına, Kanadasına, Uruguayına kadar tam 31 ülkenin soykırım olarak kabul ettiği sözde Ermeni soykırımı.
Öncelikle 24 Nisan zaten olmayan bir soykırımın
Çocukluğumuzdan bu yana “Ermeni meselesi” hakkında bir sürü şey okuduk, duyduk. Tarihçiler tarafından bu olay “soykırım mı, sürgün mü?”, “2 milyon kişi mi öldü, 5 milyon kişi mi?”, “önce Ermeniler mi saldırdı, Türkler mi?” konuları çevresinde döndürülüp durdu, hala da öyle. Siyasetçiler nezdinde ise yılda bir kez Amerikan Başkanı çıkıp “soykırım”
Bu kitaba inceleme yazıp yazmamakta tereddütte kaldım. Umarım yazdığıma da pişman olmam. Aslında kitabın içeriğinden çok yazmak istememe rağmen neden tereddütte kaldığım ekseninde bir şeyler karalamak istiyorum.
Bu yazıyı okuyacak çoğunluğun benden, milliyetçi bir tepkisellikle soykırım iddialarını yalanlamamı, kitabı ve yazarı lanetlememi
Ermeni tehcirinin nedenlerini, gelişimini, oluşumunu öğrenmek için başlanabilecek güzel bir eserdi. Hiç bilmediğim o kadar çok ayrıntı vardı ki kitapta, bu konuya bambaşka boyutlardan bakmama olanak sağladı.
Yazar ince eleyip sık dokumuş bu kitabı hazırlarken ve o kadar çok kaynaktan yararlanmış ki okurken birçok yerin altını çize çize, notlar ala ala ilerledim ve altını çizdiğim tüm alıntıları paylaşsam bir ton alıntı eklemek zorunda kalacağım için vazgeçtim; o denli nitelikli bir eserdi.
Tek kusuru ise yazar niyeyse çok tekrar düşmüş, hatta bazı paragrafların kitap ilerledikçe iki veya üç kez tekrarlandığını gördüm. Yayınevi de biraz sıkıntılıydı, kimi cümlelerdeki bağlaçlar, ekler bayağı yanlış yazılmış ve anlam kaymaları da mevcuttu, tabii bu gibi şeyler de eserin kalitesine yer yer gölge düşürüyordu. Ancak sonuç itibariyle Ermeni tehciri konusunu işleyen çok kaliteli bir eser.