Yanıma geldi ve birlikte evin yolunu tuttuk. Yerdeki çamur birikintilerinden birinin üzerinde kayıyordum ki beni belimden tuttu.
"Dikkat.'' dedi ve beni kaldırıp kolunu uzattı,
"Kolumu tutabilirsin."
"İzin verdiğin için teşekkürler, kendim halledebilirim."
Uraz'ın burnundan güldüğünü duydum. Tam o an bir kez daha kaydım ve Uraz beni bir kez daha tuttu. Beni bir kez daha kaldırıp bıraktı ve yürümeye devam ettik. Tam iki dakika sonra ben bir kez daha kaydım ve Uraz beni bir kez daha tuttu! Rezalet, tam bir rezaletti.
"Kolumu tut artık." diye mırıldandı sakin kalmaya çalışarak.
Başımı salladım ve sol elimle sağ bileğini sıkıca tuttum. Başka çarem yoktu, yeterince rezil olmuştum. O normal bir insan gibi yürürken ben buz pistinde gibiydim. Ağır ağır yürüdüğümüz on beş dakikalık yolun sonunda evin bahçesine ulaştık..
“ Ben mi? Ben kiralık katil falan tutmam.” Eve, Roarke’ın insanın ağzını sulandıran yüzüne baktı. “ Seni kendim öldürme nezaketini gösteririm.”
“ Teşekkürler sevgilim.” Roarke eğilerek Eve’in başının üzerine bir öpücük kondurdu. “Böyle konularda işi şahsen ele alınacağını bilmek çok rahatlatıcı.”
Bundan sonra kadınlar kendi kapılarını kendileri açsınlar. Kendi yemeklerinin parasını kendileri ödesinler. Kimsenin ağır kanepesini taşımayacağım artık; bitti.
Sıkışmış kavanoz kapaklarını açma faslı da bitti.
“Kaleminiz sizi rahatsız ediyor galiba. Verin sizin için ucunu incelteyim. Çok iyi uç inceltirim.”
“Teşekkürler ama kendi kalemimin ucunu hep kendim inceltirim.”
"Günaydın," dedi hemen arkamdan soğuk bir ses.
Dönüp Henry'nin de avlunun diğer ucunda oturduğunu görünce şaşırdım. Üstünde ceketinin olmaması haricinde sabahın bu kör saati için fazla kusursuzdu: pantolonu jilet gibi ütülenmiş, beyaz gömleği de kolalanmıştı. Önündeki masanın üstünde kitaplar ve kâğıtlar, dumanı tüten bir espresso
Aynanın tozunu aldım bugün
Ve ilk kez gördüm
Kendi yansımamı
Oradan bana bakan kadın
Nefesimi kesti
Kimdi bu güzel yaratık
Gökyüzünden dünyaya düşmüş bu varlık?
Yansımama ve yüzüme
Kendi hükmümü kendim verebilirdim. Boş bir merasim. Her zamanki gibi bütün görenler olayın dehşetini anlayacaklar, anlayıp haksızlığın karşısına ne mükemmel bir hak dikildiğini görecekler, güvenli sorulara, yüce kavramlar adına yapılacak yargılara inanacak onlar. Birbirlerini incitmekten kırmaktan büsbütün korkarmış gibi davranıp gene de kıracaklar. Kolalı yakalar, manşetler, nazik, hafif teşekkürler, af dilemeler. iyice yalnızım ben? kalabalığa karşı tekim.
Sığınağın içindeki Adolf Hitler, sonuna kadar ümidini yitirmemiştir. O, Alman zaferine inanmaya devam ederken, Ruslar Berlin’i çepeçevre kuşatıyorlardı. Sovyet askerleri başkentin dörtte üçünü işgal ettikleri anlarda, Hitler hâlâ Wenck’i imdada çağırıyordu. Wenck gelecek, düşmanı kendi ülkesine kadar kovalayacaktı. Ortada yalnız Adolf Hitler’in
İnsanların var olmak ve harekete geçmek için sarıldıkları nedenleri, kendimde ortadan kaldırmak istedim. Sözle anlatılmayacak kadar normal bir hale gelmek istedim, şimdi de sersemlemiş bir halde, budalalarla aynı düzeyde ve onlar kadar boşum.
"Sen kafayı mı yedin?"
Juliette nefesini tuttu, görülmemesi için belinden tutup onu köşeye, apartmanın önünden ara sokağa çeken Roma'nın sesini neredeyse tanımamıştı. Juliette kendini toparlamaya çalışırken neredeyse Roma'nın ayağına basacaktı. "Kendim yürüyebilirim, teşekkürler," diye tısladı.
"Bakıyorum da evimdeki her pencerenin önünde oyalanıyorsun!" diye söylendi Roma. "Seni öldürürler Juliette. Şaka mı sanıyorsun bizi?" "Sence?" diye hemen cevabı yapıştırdı Juliette. "Kızılların ölüm sayısı hiç de şaka gibi değil!"
İkisi de sustu.