Timur sülalesi erken on altıncı yüzyılda Orta Asya'nın kalbindeki Fergana Vadisi'nde yeni bir büyük fatihin, Timur'un torunlarından Babür'ün yükselişiyle tekrar can bulmuştu. Babür tarihin en fevkalade hükümdarlarından biridir -sırf kaleme alınan, aralarında Caesar'ın Gallia Savaşı [Commentarii de Bello Gallico] veya Lawrence'in Bilgeliğin Yedi Sütunu [Seven Pillar's of Wisdom] gibi gelmiş geçmiş en dikkate değer savaş anılarının bulunduğu eserlerle kesinlikle bir tutulabilecek, öz yaşam öyküsünü yadigâr bırakmasından ötürü olsa bile-. Hindistan'ı fethi ve (ordusundaki Moğol veya Mughal unsurlar yüzünden yanlış adlandırılan) Mughal Hanedanı'nı [Babürlüler] kurması, muhtemelen Timurluların en büyük mirasıydı. Hindistan'daki Babür İmparatorluğu hikâyemizin küçük bir bölümüdür ama -Babür, Hümayun, Ekber, Cihangir, Şah Cihan ve Evrengzib gibi- ünlü Babürlü İmparatorların her biri yerine göre kudretli fatih, parlak komutan, bilge hükümdar, yetenekli yazar, şair, ressam ve imarcıydı, yani her biri Timur'un alışılmadık sülalesine yaraşır haleflerdi. Sülale, II. Bahadır Şah'ın 1857'deki İsyan'dan sonra Britanyalılar tarafından Burma'ya [bugün Myanmar] sürgüne gönderilmesiyle sona ermişti. Bütünüyle ele alınacak olursa, Timur ve haleflerinin devri muazzam bir çağdı: Hayranlık uyandıran kişilikler, hayranlık uyandıran eserler, hayranlık uyandıran binalar. Agra, Delhi ve Lahor'dan Herat, Kâbil, Buhara ve Semerkant'a kadar Timurluların bıraktıkları dünyanın en fevkalade miraslarındandır.