Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çünkü eskiyi unutmak, Batı'ya ayak uydurmak gerekiyordu...
Tanzimat'tan beri bu ülkede biraz karışık ve belirsiz bir savaş veriliyordu. Eski kültürün, medeniyetin yani sıra, Batı'dan bazı birlikler getirtilerek, savaşa sokulmuştu. Yüz yıl kadar önce de, yeni görünüşlü birtakım adamlar çıkmıştı ortaya. Bu adamlar ülkeye yeni ayak basan yabancılar gibiydi. Her konuda değişik görüşlerle ortaya çıkarak, her konuda bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı. Fransız ansiklopedicileri gibi bir şeylerdi bunlar. Her telden çalıyorlardı. Ahmet Mithat Efendi tek başına bir gazeteyi dolduruyor, Namık Kemal'de tiyatrodan romana, şiirden siyasete kadar her konuyu deniyordu. Her şeyden biraz bilmeye çok önem veriliyordu. Herkes her şeyi biliyordu. Herkes her şeyden anlıyordu. Bu rüzgar, 1930 yıllarında da bütün gücüyle esiyordu. Aceleden, yeni kılıklar Batı'dan ithal edilirken, kafaların ithali unutulmuştu; ya da gümrüklerden çekilmemişti. Saçı ve sakalı uzun olan şairler filozof sanılıyordu: tarih, dil, sosyoloji gibi konularda biraz fikri olanlar bilgin olarak saygı görüyordu. Böyle bilginler de, biraz vakit geçince, artık olgunlaşmıştır düşüncesiyle hemen profesör yapılıyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında, bu yorulmak bilmeyen 'her şey profesörleri' durmadan teoriler ortaya atıyorlardı. Teoriler mantar gibi büyüyor, bilginler kendi kendine yetişiyordu. Artık ne bilginlerle, ne bunların düşünceleriyle başa çıkmak imkanı kalmamış gibi görünüyordu.
Kitaplardan tanıdığı ve tiyatrodan romantizmini bildiği bu dünyayı seyretmek için, ister istemez kendi gündelik yaşantısının kıyısından eğilerek baktı.
Reklam
"Ben Doğu Akdeniz'in altın çağına yetişemedim. Geç kalmıştım, tiyatrodan geriye lime lime olmuş bir dekor, ziyafetten geriye sadece artıklar kalmıştı. Ama şenliğin bir gün yeniden başlayacağı ümidimi hiç yitirmedim, kaderin beni yıkılmaya mahkûm bir evde doğmaya mecbur ettiğine inanmak istemiyordum."
Eğer sanat kaygısıyla yapılan tiyatrodan söz ediyorsak sahnede gerçekleşecek hiçbir şey tesadüfe bırakılamaz.
"... dünya da zaten daha büyük bir tiyatrodan başka bir şey değildir."
Sayfa 166Kitabı okudu
Her şeyiz ve hiçiz.
"...Çocuk her zaman bir tiyatro yönetmeni­dir. Başlangıçta yüzde yüzlük bir trajedi koydum sahneye, daha sonra bir yüzde yüzlük komedi, ardından yine bir trajedi. Sonunda türler karıştı, artık trajedi mi yoksa komedi mi oldu­ğu anlaşılamıyor. Bu seyircilerin de kafasını karıştırıyor. Beni alkışladılar, ama şimdi buna pişmanlar. Beni sessizlik içinde bıraktılar , rezil ettiler, ama şimdi pişmanlar. Her zaman kendimizden bir adım öndeyiz ve alkışlayalım mı yoksa alkışlama­ yalım mı, bilmiyoruz. Ruh halimiz tahmin edilemiyor. Her şeyiz ve hiçiz. Hiç şüphe yok ki er ya da geç, tam orta yerde mahvolacağız. Bunun dışındaki her şey akılsızca iddialardır. Kelimenin tam anlamıyla, tiyatrodan yola çıktık. Doğanın ken­disi gerçek bir tiyatro. İnsanlar ise, bizatihi tiyatro olan doğa­nın içindeki, kendilerinden artık pek bir şey beklenmeyen oyuncular."
Reklam
Dünya da zaten büyük bir tiyatrodan başka bir şey değildir.
Sayfa 166 - Yapı Kredi Yayınları
Tiyatronun tiyatro oluşu, ancak tiyatrodan çıkınca anlaşılır.
Sayfa 226 - TiyoKitabı okudu
992 öğeden 651 ile 660 arasındakiler gösteriliyor.