Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Zargana her şeyi seyretti. Üzüntüyü gördü. Hatta kadın yanından geçerken üzüntüye dokundu. Hayran kaldı. Saydam gözyaşlarına, kırışan yüze, abartılı hareketlere, gerçeği kabullenmemek için yapılan bedensel mücadeleye hayran kaldı. Derinden üzülen bir insan, gördüğü en büyük gösteriydi. Sevinen birini seyretmekten daha zevkliydi bu, çünkü gerçekle arasında bir sorun olmadığı için insanın kendini o denli zorlaması gerekmiyordu. Mutsuzlar, büyük şoklar yaşayanlar, kanser olduğunu öğrenenler, çocukları ölenler çok daha iyi bir performans gösteriyorlardı gerçeğe alışabilmek için. Profesyonel aktörler gibi çevrelerindekileri de inandırmak için uğraşıyorlardı. Tabi, son olarak da, mutsuzluk mutluluktan daha çok ses çıkarıyordu. On iki yaşındaki bir çocuk için bu önemliydi işin kulakları ilgilendiren bölümü. Çocukların çoğu renge ve sese doğru yürürdü. Zargana da öyle yaptı. Hayatı boyunca üzüntüye doğru yürüdü. Büyüyen her göz bebeğinde, titreyen her çenede, buruşan her alında daha da hızlandı. Ne istediğini biliyordu artık. Dünyanın kabuğu olacak kadar üzüntü. Siyah ve grinin hüküm sürdüğü o eşsiz üzüntü. Gözlerinin rengine yakışacak bir dünya...
Sayfa 52 - Doğan KitapKitabı okudu
“Anneannem Yahudi miydi abi?” “Hayır, ne alakası var?” “Peki komünist miydi?” “Hayır!” “Müslüman bir Türk kızıydı değil mi? Ailesi de öyledi.” “Evet, ben anlattım ya sana bunları.” “Doğru, teşekkür ederim anlattığın için ama sorum şu. Türk devleti bu insanları da ölüme terk etti. Kapalı vagonlar içindeki ölüm feryatlarına kulak tıkadı. İntiharlarını ve sonra sınırda kurşuna dizilmelerini seyretti. Peki, kendi kanından ve canından olan insanlara neden bunu yaptı abi? Bir açıklaman var mı? ” “Dönemin şartları...”
Sayfa 435Kitabı okudu
Reklam
_Mustafa Kemal, bir Türk’tü; Türk olmaktan gurur duyuyor; “Türkiye Türklerindir” parolasıyla yaşıyordu. Ne Tanrı’dan, ne bir kişiden ne de kurumdan çekinmeyen, tam bir devrimciydi. Onun için resmi ya da kutsal olan hiçbir şey yoktu. Türkiye’yi Padişah’ın ehliyetsizliğinden ve despotizminden olduğu kadar, yabancıların pençelerinden kurtarmakla
Türkolog Dr. İgnace Kunoş
(Dr. Kunoş Türk folkloru ve halk edebiyatı üstündeki çalışmaları ile ün yapmış, Türklük hayranı Bir Macar bilginidir. Daha lise öğrencisiyken amcası bir gün olan: "Nice memleketler gezdim. En ziyade beğendiğin millet Türkler, en kolay öğrendiğim dilde Türkçe oldu." demişti.) İgnace Kunoş, o hayranlık içinde, Macar dili ile Türkçe arasında yakınlıklar bulmak, Türk halk dilinin verimlerini tespit etmek amacı ile, 1894 yıllarında İstanbul'a geldi. Özbekler Süleyman Efendi, Ahmet Vefik fik Paşa, şair Nigâr Hanım gibi bilgin ve sanatçılarla tanıştı. Padişah'tan ve saray erkânından yakınlıklar gördü. İstanbul'da gönlünce dolaşıp Ramazan eğlencelerinde bulundu, meddahlar, masalcılar dinledi. Karagöz ve Ortaoyunları seyretti. Sonunda "Türk Halk Edebiyatı"na dair ilk eserini meydana getirdi. Geldiğinden daha fazla Türk hayranı olarak yurduna dönmüştü.
Türkler'i bir inek gibi sağdım!.
TÜRK KATİLLERİNİN KANLI HATIRALARI YAPTIĞI ZULÜMLERLE ÖVÜNEN BİR YUNANLININ MEKTUBUNDAN - "Gönderdiğim kulakların her birini sevgililerinize bir zafer hediyesi takdim ettiğinizi yazıyor, ve Türk kadınlarıyla geçirdiğim dakikalardan, (gasbettiğim) mallardan bahsetmemi istiyorsunuz." - "Azizim Mihail, hayatım o kadar sefalı, o kadar
Dilin düşünsel derinliğini, yaşamsal önemini anlayamamış, toplumsal geleceği bir dil evreni olarak tasarlamamış hiç kimse Divan-ı Lügati't Türk'ü yazamazdı. Yıllarca Türk coğrafyasını gezip dolaşarak sözcüklerin peşinde ulu bir yolu yürüyen bu adam, elde edeceği nesnenin Bağdat sultanının övgüsü ya da kişisel merakının tatmininden çok daha büyük bir şey olduğunu biliyordu. Gerçek şu ki, Kaşgarlı, Türkçenin sınır kazıklarını kendi elleriyle yedi dağın doruğuna çaktı. Türkçe, Kaşgarlı sayesinde hem kendi kendisinin bilincine erdi hem de müthiş eğretilemesiyle örneklediği yarış atlarının en soylu, en zarif ve en güzeli olduğunu kendi yansısında ilk kez seyretti.
Reklam
Hatay Neden Atatürk'ün Şahsi Meselesidir? 1936 yılında yasayla neden Hatay ismi verildi? Hayatta en hakiki mürşit ilimdir diyen Mustafa Kemal Atatürk aynı zamanda benim fikirlerim bilim ile ters düşerse bilimi seçin neden demiştir? Bunun kadim bir sırrı ortaya koyan bir durumdur. Hatay tüm medeniyetlerin yaşam bulduğu ve sahip olmak
İkinci Adam YayınlarıKitabı okudu
Yansın efendim Moskova!
“Çapul”un gayesi Moskova şehrini ele geçirmek idi. Bu akının dikkat çekici bir tarafı da: Kırım atlılarına Korkunç İvan’dan kaçan bazı Rusların kılavuzluk etmiş olmalarıdır. …Çar İvan IV. ise, Tatar atlılarının yaklaştığını öğrenince, vaktiyle dedelerinin birçoğunun yaptığı gibi, selâmeti Kremlin’den çıkıp, savuşmakta buldu. Devletgerey Han’ın atlıları ise Moskova’nın dört tarafını sardılar ve varoşları ateşe verdiler. …Devletgerey Han, bu muhteşem “Moskova yangınını”, oraya yakın “Serçe Sırtları”ndan seyretti. (1571)
Sayfa 240Kitabı okudu
Kwai Köprüsü... Hollyvvood'da film yapıldı, İkinci Dünya Savası'nda Japonlara esir düsen İngiliz askerlerinin hikayesiydi, Myanmar'da geçiyordu. Yedi dalda Oscar kazandı. Bütün dünya seyretti, adeta ezberledi. Aynı Myanmar'da en az beş bin Türk evladı hayatını kaybetti... Dünyanın bilmesinden vazgeçtik, Türkiye'nin bile haberi yok!
63 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.