Kurtuluş Savaşı’nı veren Türkiye halkının ne kadarının etnik kökeni Türk’tü, yüzde 50’yi aşar mıydı, kuşkuluydu. Kafkaslar’dan gelen Çerkez, Gürcü, Çeçen ve diğer Müslüman topluluklar; Balkanlar’dan gelen Boşnaklar, Arnavutlar; ötesinde Anadolu’da yerleşik Kürtler, Yahudiler; Osmanlı’ya isyan etmemiş ve savaşta düşman tarafına geçmemiş Rumlar, Ermeniler... Türkleşmeyi ve İslamlaşmayı hedef alan bir toplum mühendisliğini bu koşullarda kim, nasıl uygulayabilirdi? Kimse zorlamasın, kurucu atalarımızın böylesi bir zorlamaları da olmamıştır... Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, değişik din, kültür, etnisite farkları tek bir ulus devleti potasında nasıl toplanabilir, bu denenmiştir. Atatürk’ün tanımıyla, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına (Türk halkı da değil, Türkiye halkları da değil) Türk ulusu denilmesini” öngörmüşlerdir. Bunu da son derece meşru bir “meşru müdafaa” çizgisine oturtmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz; en doğru, en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir; medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir...
Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye Cumhuriyeti, laik-demokratik ve hukuk devleti niteliğini korumak; tarikat ve cemaatlerin devleti ele geçirmeye yönelik faaliyetlerini önlemek zorundadır.
Sayfa 117 - İletişim Yayınları - 14. Baskı 2019Kitabı okudu
Cumhuriyetten sonra “Osmanlı Devleti" ya da "Osmanlı Cumhuriyeti" gibi isimle yola devam edilemezdi, çünkü Osmanlı Devleti'ni kuran “Osmanlı Hanedanı" ortadan kaldırılmış, hepsi yurtdışına sürülmüştü... Doğal olarak yeni bir isim arandı... “Türkler" ve "Türkiye" ismi, yabancılar tarafından öteden beri telaffuz
“İstanbul’un ‘payitaht’ olması lâzımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı. Bu ifadeye dikkat edilirse, bizim ‘başkent’ deyimiyle kastettiğimiz anlam ile, bu ifadelerdeki ‘payitaht’ deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak mümkün değildir.
Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı resmen ve kanunî yoldan ilân ettirerek, ‘payitaht’ sözünü de yeni Türkiye Devleti’nde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lâzım, geldi…”
Bizce, Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın düzeyde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.
Bütün dünyanın Türk egemenliği altına girmesini istiyorum. Dünyaya sadece Türk kültürünün hâkim olmasını istiyorum. Altı milyar insanın Türkçe konuşmasını istiyorum. Nereye gidersem gideyim, beni anadilimle karşılamalarını istiyorum. Hiçbir kültür, din, dil, devlet kalmamalı. Sadece Türklük, Türkçe ve Türkiye Cumhuriyeti olmalı. İşte ben ancak öyle bir dünyada huzurlu olabilirim. Onun dışında imkânsız.