Barış Manço’nun Fransız spikere verdiği ders
Barış Manço, Fransa’da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur.
Karşısında küstah bir spiker vardır ve Barış Manço’yla dalga geçmektedir.
Sürekli “İşte Türk, yani barbar, vahşi” vs. demektedir. Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere “Yanınızda kâğıt para var mı?” diye sorar.
Bu soru
AHISKA NERESİDİR?
Adını Dede Korkut hikayelerinden alan Ahıska şuan da Gürcistan sınırları içerisinde bulunan ve
Ardahan'a 15 km uzaklıkta olan bir beldedir.
14 eylül 1829 tarihinde imzalanan edirne anlaşmasıyla Ahıska'nın kaderi değişir. Ahıska çarlık Rusyaya
savaş tazminatı olarak verilir.
Ahıska Birgül idi gitti,
Bir ehli dil idi
Bir söz okumuştum, "Acı duyabiliyorsan canlısın, başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın." Ne ince bir ayrım değil mi? Tıpkı nefes almakla yaşamak arasında olduğu gibi.
"Mübadele"
Sözlük anlamıyla değiş tokuş, takas.
Ne kadar basit bir kelime değil mi?
Kimi sözcüklerin ağırlığını yaşayana sormak gerek... Lozan
Laz Mıyız, Çepni Mi?
Bu yazıda, bir değil birkaç yanlışı düzeltmeye çalışacağım. Üniversitedeyken Antalyalı bir sınıf arkadaşım vardı. Bana Samsun’a ilk defa gelip otogarda indiğinde kendisini karşılayan insanların ‘ula uşağum hoş celdin da!’ demesini beklediğini söylemişti. Ona göre Samsun, Laz’dı ve insanlar Karadeniz şivesiyle konuşuyordu.
“Herkes keyfine, fantezisine, kendi maksadına, menfaatine, aldatacağına, ve aldatıldığına göre yazar.” Dr. Rıza Nur, I. Baskı, Sayfa 523, Hayatım ve Hatıratım
Bu hatıratta okuduklarımızın temel özeti işte Rıza Nur’un kendi ifadesinde bize sunulmuştur. Yani okuyacağımız hatırat için bize şunları demektedir;
Bu hatırat, benim keyfime, benim
Sultan Abdülhamit zamanında, Avrupa'da bulunan bir Jön Türk'ün anısı çok ilginçtir. Bir grup Jön Türk bir kütüphanede sık sık buluşmaya, çalışmaya başlamışlar. Kütüphanenin Fransız amiri de meraklanmış kimdir bu grup, yanlarına yaklaşmış sormuş?
"Siz nesiniz?"
Jön Türkler şaşırmış, "Müslümanız" demişler.
Fransız amir demiş ki: "O sizin dininiz. Milliyetiniz nedir?"
Bu sefer Jön Türkler, "Biz Osmanlıyız" diye yanıt vermişler.
Adam yavaş yavaş sinirlenmiş: “Bu da sizin tabiiyetiniz. Milliyetiniz nedir? Mesela şurada oturan adama sordum Ermeni’yim dedi. Yanındaki ise Rum’muş. Siz de Rum veya Ermeni olamazsınız ya?!”
Anısını paylaşan Jön Türk, “İşte o gün Türk olduğum aklıma geldi” der.
Kulunuzdan Gayrısı İttihatçıdır
Yıl 1908. Şemsi Paşa, Manastır postanesinden çıkar. İttihat ve Terakki Cemiyetinin bir fedaisi: Mülazım Atıf Efendi. Ve eli tetiktedir, kalabalıkları delen bir kurşunla II. Abdülhamid’in görevlendirdiği Şemsi Paşa’ya gelir ve ölür. Herkesin ateşten bir gömleğin giydiği, entrikaların yaşandığı, fedailerin kol
"Bu iş gittikçe duygusuz bir hal alıyor, az önce vurulan biri bile kimsenin dikkatini çekmiyor, mutat top ateşini ve kör kurşunları bir süre sonra kimse umursamıyor ve insanın, arkadaşlarının vuruluşunu duygusuzca izlemeye alışması çok garip." (s341)
Hava kan kokar mı?
Toprak kan kusar mı?
Deniz kızıla çalar mı?
Mahşer yeridir
Merhaba.. Ahmet Taşağıl'ın Kök Tengri'nin Çocukları adlı kitabını bitirdim. Daha önce tarih kitabı okumamıştım ve Türk, Avrupa ve Dünya tarihini okumayı çok istiyordum. İlk önce Türk tarihini en baştan alıp günümüze kadar getirmek istiyorum. İslamiyet Öncesi Türk Tarihi, Selçuklular, Osmanlı Devleti ve günümüz Cumhuriyet'i. Bunun içinde ilk adımı
Genel Çerçeve
Kitabın altı dile çevrilmiş olması bize ilk elde, önemli bir eser olduğunun altını çiziyor. Altı dile çevrilmesinin sebebi muhtemel olarak, 19. yüzyılın, Osmanlı içerisinde yer alan milletler açısından büyük önem taşımasıdır. Yazarın da belirttiği üzere bu eser, Akdeniz coğrafyasının oyun kurucusu olan Osmanlı İmparatorluğunun
Birtakım hak ve özgürlüklerin öznesi olarak geçen "Türkler" ya da "Türk" kimdir bölümünün son maddesi bunun yanıtını veriyor: "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşın itibariyle Türk itlak olunur" (denir) (md. 88). Anayasa, dinsel ve ırksal farklılıkların bulunduğunu ancak, "Türk"lük sıfatının dinsel ve ırksal bir anlam taşımadığını, coğrafi (“Türkiye ahalisi") ve siyasî ("vatandaşlık" bağı) anlama geldiğini vurgulamaktadır. Mustafa Kemal de aynı yıllarda, "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" şeklindeki tanımıyla, aynı yaklaşımı bir başka düzlemde formüllendirmişti. Dolayısıyla "milliyetin esası ırk değil, siyasal sadakattir."
Sayfa 309 - Yapı Kredi Yayınları, 36.Baskı, Nisan 2022Kitabı okudu
Yüce Tengri, yani Türk kültürünün kalbi kimdir?
Tengri, gökte oturan görünmez ruhtur. Uludur. Gökten ve bütün dünyadan Yücedir. Bu yüzden, eski Türkler O’nu “Sonsuz Mavi Gök” veya “Han-Tengri” diye saygıyla isimlendirdiler. “Han” unvanı, O’nun Evrendeki hakimiyetine işaret etmekteydi.
Tengri’ye olan inancın hikmetini e derinliğini anlamak için, insanların bedihi bir gerçeği kavraması gerekliydi: “Tanrı birdir, O her şeyi görür.” O’ndan hiçbir şeyi gizlemek mümkün değildir. O, maliktir, hakimdir.
Türk milleti, o zamanlarda İlahi Yargılamadan korkma düsturuyla yaşıyordu. Fakat, dehşetle değil!.. İnsanlar şundan emindiler: Dünyada yüce adalet vardır. Bu İlahi Mahkeme’dir. Onu kimse atlatamaz, ne kral, ne de köle.
Tanrı... Himaye ve ceza bir şahsiyette! Türklerdeki Bir Tanrı inancı buna dayanıyordu.
Din... İşte Türk milletinin manevi kültürünün en üstün başarısı; insanlar putperestlikten uzaklaştılar. Onlar, Tengri’ye daimi farklı hitap ettiler: Bog (Bogda veya Boje) Hoday (veya Koday), Alla (veya Ollo), Gospadi (veya Gozpadi).
Altay dağları, bu sözleri iki bin beş yüz yıl önce işittiler! Tabi ki, Tengri’ye hitaplar farklı idi.
Fakat “Tanrı” sözü, daha çok kimse tarafından telaffuz edildi; bu söz, “barışa, huzura ve kemale kavuşmak” anlamına geliyordu. Artık, Türkler Tanrı ile savaşa girmekte; her güç işe Tanrı ile girişmekte idiler.
Barış Manço, Fransa’da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur.
Karşısında küstah bir spiker vardır ve Barış Manço’yla dalga geçmektedir.
Sürekli “İşte Türk, yani barbar, vahşi” vs. demektedir. Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere “Yanınızda kâğıt para var mı?” diye sorar.
Bu soru spikeri şaşırtır ve “Evet var ama ne olacak?”
Mustafa Kemal Atatürk sordu:
"Türkiye'nin sahibi ve efendisi kimdir?"
Sesler yükseldi:
"KÖYLÜLER"
"...Evet, Türkiye'nin hakiki sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür.."
Alkışlar patladı.
MÖ 206 yılında Çin tarihindeki ilk büyük hanedanlık olarak kurulan Han MS. 220' de yıkılınca Çin bir anarşi ortamına girdi. Böyle bir ortamda yönetici tabakanın Türk olduğunu açık bir şekilde bildiğimiz Tabgaç Hanedanı ortaya çıkmıştır. Tabgaçlar, Kuzey Çin' de bozkır karakterinde bir devlet halinde yükseldiler. Bölgeyi ve etraflarındaki devletleri kendilerine bağladılar. 465'ten sonra Budizm'in etkisine girerek Çinlileştiler ve 556'ya kadar siyasi varlıklarını sürdürdüler.