“Soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan ….
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam..
Yıl 1995 Yüksekova’nın ilk ve tek radyo kanalı Feza TV’de bu Yılmaz Erdoğan’ın şiiri paylaşıldı. Annem beni hemen yanına çağırdı. Birlikte dinlemeye başladık. Ben küçüğüm tabi anlamam sanmayın. O sıralar kaymakamın kızı Belemir’e
Gidemedim bir türlü yanına. Gözlerindeki nefret o kadar keskindi ki kocaman soğuk bir sınır çizmişti etrafına. Ama yorgundu da, merhamete susamış aciz bakışları vardı hem davet eden hem korkan. Bekledim öylece, uzaktan izledim bir süre. Elimdeki hasta listesinde onun da ismi vardı. Tarafıma dirençli bulantı, kusma nedeniyle konsulte edilen genç
Bugün bana büyük geldi
Ciddi olmayı denedim önce
Becerebilirmişim gibi sanki iki dakika
Olmadı tabii ki
Ciddi olmayı her denediğimde
Yukardan bana bakıp gülüyorlar gibi gelir
Yine öyle geldi
Gülmeyin diye bağırdım yıldızlara sonunda
Bugün büyük sana diye cevap verdiler
Sonra sevimli olmaya çalıştım
Sinirli insanlar ülkesinde
Etrafta salak salak
Yoruma bir yazımı bırakıyorum. Okumayı bilen insanların okumasına, yorumlamasına ve eleştirmesine ihtiyacım var.
Vakit ayıranlara şimdiden teşekkür ederim. " Üff, iki kitap okudunuz ya hemen yazar oldunuz demi" deyenlere de teessüf ediyorum. Büyük yazarlar da 1000kitap' a atmamışlarsa da yazdıklarını birilerine okutturup yorum yaptırdılar.
(Düzeltme yapmak istemiyorum, çirkin üslubumu bağışlamanızı diliyorum.)
Bir günde doğacaksın... büyüyene kadar onca sene geçecek, ama bilemeyeceksin ki, ağaçtan mı?
topraktan mı? çimenden mi? yoksa bir nur'dan mı var edildiğini bulana kadar kaybolacaksın. Olup bitenden, yitip; gidenin, nereye gittiğini bulana kadar.. bulamayacaksın!
Sorgulamadan
Yargılamadan
Susarak kabulleneceksin ölümü...
Dur bakalım hele,