YouTube kitap kanalımda Mürebbiye kitabında en sevdiğim kısım olan Kadın ve Yeryüzü novellasını önerdiğim videoyu izleyebilirsiniz: ytbe.one/bvZ6WLQv0uY
Anılarımın adamı Zweig beni yine yanıltmadı. Bakalım bu kitabında neler demiş bize Bay Zweig?
Mürebbiye öyküsünde, her şeyin arkasında yalan ve bir kasıt arayan çocuklar meydana çıkıyor.
Dicle Türküsünün Sesi
Mezopotamya’yım ben;
Damarlarım su ve nehir,
Hayatım kavga, mevzum kan,
Dilim edebi, sözüm ebedi.
Her zaman bir şairin, bir vakanüvisin sözünden çok
Gılgamış’ın dudaklarında bir zaman, kadim nehrin kenarında
küçüksün. bir yağmur damlası gibi… toprağın üstünde kıpırdıyorsun. güneş kıpırdıyor üstünde. göze gelmiş bir çiğdemsin. boynun bükük… yaşamak nasıl yenilmektir hiç bilmiyorsun. nasıl azalmaktır yaşamak, bilmiyorsun. gönlünü sakınmadan koşuyorsun. kendini sakınmadan koşuyorsun. uzanıyorsun limanlara, oradan dalgalara. ıssız deniz fenerlerine kadar
"Mavi diye yazılır; sen diye okunur..."
"Eylem Okur ve Mavi Kelebek'in gözünden mavinin seyri.."
Mavi iki heceden oluşuyor olsada anlamı kimine göre gökyüzü, kimine göre bulut, kimine göre su, kimine görede denizdir..
Bazen insan içinde buluduğu rûh halini anlatmak isterken, anlatacak kelimeler bulamaz.
Kelimeler birer
Şuan bu sitede Dursun Akçam'ın okunma sayısı "44" Söz eyleme nasıl dökülür? Şair Ergin Günçe'nin bir cümlesi var: "Bildiri olup dağılmalı insan büyüyünce" evet dağıldık ama bildiri olarak değil değerlerden, mücadeleden, okuma eyleminden, gerçek yazarlardan uzaklara doğru dağıldık. Merkezde kalan bir avuç insanı da Dursun Akçam
Toplam 256 sayfa ve 7 farklı hikayeden oluşan kitap adını, en uzun anlatıma sahip olan Karmaşık Duygular adlı öyküden alıyor. Zweig'in psikolojik tahlil ve duyguları tasvir etmedeki muazzam anlatı yeteneğini tüm hikayelerde görüyoruz.
Bazı hikayelerde olayı, tek bir perspektiften, farklı cümlelerle defalarca betimlemesi belirli bir yerden
Modern Soslu Postmodern Makarna'da gene duyguların ve yaşanmışlıkların tablosunu edebiyat tuvaline aktarmış. Mona Lisa gibi. Bir yanı gülümsüyor, selam çakıyor yaşayan
Bazen herkes gider. Yaz tatili başlamadan sınıfın askısında unutulmuş bir hırka gibi hissedersin kendini. Koca bir yaz boyunca cebine yapışmış sakızla beklemek zorunda kalırsın. Beklemenin bin türlü yolu var.
Bazen gün doğmaz. Yetim yurtlarının duvarlarına yansıyan gölge oyunları olursun o saatten sonra. Fark edersin. Gün sadece sana doğmuyor. Sabah 5'te bir kabusla uyanınca yakılan sigara gibidir senin yaşamından arda kalanlar. Hayatın seni sıkıştırdığı mengeneleri sadece sen bilirsin çünkü. Kimse sebep aramayacaktır. Sen bu dünyaya, şen şakrak masalarda somurtarak oturmak için gelmişsin.
Bazen yol bitmez. Ki varmayı değil, yolda olmayı tercih edenlerdendin sen. Rahatsız olmana şaşırır etrafındakiler. Sen duble yolların kıyısında köşesinde biten papatyaları arardın hep. Dünyanı dramatize etmek istemem ama daha güzellerine basarak çıktın sen o asfaltlara.
Bazen ihtimaller yerini bulmaz. Kalkülüsten A+ almışsındır ama küçük hesapları yapmaktan korkarsın. Çünkü gece yapılan hesaplar tutmaz.
Bazen, hatta büyük olasılıkla, sen ihtimal değilsin. Gecemde belirip durma.
İlgilisine ve üşenmezsem serinin tamamlanması dileğiyle, İştikakçiye saygı ve selam ile...
Yazı yaz – deyince bugün ilk aklımıza gelen şey, kağıdı kalemi elimize alıp aklımızda olanı veya olmayanı yazmaktır. Hatta kahvehane tekerlemesi olarak deriz ki ‘’ al eline kalemi yaz başına geleni’’ Fakat biraz düşünürsek yazının da yaz ın da bundan ibaret
-şimdi anımsanması gereken bir şeyler vardır
bir çığlık kadar sessizlik de anımsanır
hoyrat sevinçlerle sularında yüzülen
olağan duygularla yüreği örten
bir aşktan geriye suskunluk kalır-
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
İlgilisine ve üşenmezsem serinin tamamlanması dileğiyle, İştikakçiye saygı ve selam ile...
Yazı yaz - deyince bugün ilk aklımıza gelen şey, kağıdı kalemi elimize alıp aklımızda olanı veya olmayanı yazmaktır. Hatta kahvehane tekerlemesi olarak deriz ki" al eline kalemi yaz başına geleni" Fakat biraz düşünürsek yazının da yaz in da bundan
YALNIZ BİR OPERA
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
"Leylâ, Mektubum Eline Ulaştı mı? ", dokuz öyküden oluşan bir öykü kitabı.İlay Bilgili'nin ikinci öykü kitabı.
Kitaba ismini veren "Leylâ, Mektubum Eline Ulaştı mı?" öyküsü, yaklaşık 100 sayfadan oluşan bir uzun öykü.
Bu öyküde, yazar tıkanıklığı yaşayan kadın yazarımız, yıllar önce yaz tatilinde anneannesinin evine