Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Fakat şu ne demek? Bildiğimiz sadece üçüncüdür. Çünkü birinci ikinciye dönüşmüştür... Yani gelecek zaman, geçmişe dönüşür, ki onun için daima ve yalnızca şimdiki zaman vardır mı demek oluyor bu?” Hora Usta’ya şaşkınlıkla baktı. “Bu doğru! Bunu hiç düşünmemiştim. An diye bir şey kalmıyor. Ya geçmiş oluyor ya da gelecek. Örneğin şimdi, bu anda ben konuşurken an geçip gidiyor. Geçmiş oluyor! Evet, şimdi anlıyorum ne demek istediğini, ‘sen tam onu görüyorum derken, bakarsın ki kardeşi görünmüştür.’ ...”
Eski zamanların birinde çivi imal eden bir usta ile zavallı ustanın karısına göz koyan bir zalim vali varmış. Kadını elde etmek için ustayı ortadan kaldırmayı planlamış zalim vali ve olmayacak bir iş istemiş ondan. Demiş ki ustaya: -Yarına kadar 300 askerim için kebkeb imâl edemezsen yarın kelleni uçururum. (Kebkeb, 70'li yıllarda pek moda olan ve kabara dediğimiz, ayakkabının altına çakılan demir parça gibi bir şey; pabuç çivisi yani...) Hâlbuki bir günde en fazla 15-20 kebkeb yapılabilirmiş. Zavallı usta çaresiz, valinin kendisini öldürmek için bu emri verdiğini de anladığında sabaha kadar ağlayıp dua etmiş. Sabah olunca evinin kapısında valinin adamlarını görünce hepten ümidi kesilmiş vaziyette hanımı ile helâlleşip kapıyı açmış. Valinin adamları demişler ki: -Bu gece valimiz öldü, mismâr almaya geldik. (Mismâr: Tabut çivisi) !!!
Sayfa 37 - Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Reklam
Çok Güzel Kıssadan Hissi
Biri pehlivanlıkta herkese üstünlük sağlamıştı. 360 farklı oyun bilir, her gün biriyle güreş tutardı. Birçok öğrencisi vardı. Fakat içlerinden birini çok severdi. Ona 359 oyun öğretti. Öğrencisi; "Kalan bir oyunu ne zaman öğreteceksin usta?" dedikçe, ustası bir yolunu bulup onu atlattı. Nihayet öyle bir dereceye geldi ki, kimse
Benzer seyleri yaşamayan biri,acliktan ölmek üzere olan bir insanın yaşadığı, ruhu yok eden o zihinsel çatışmayı ve irade gücünün ezilişini kolay kavrayamaz.Böyle bir insan hendekte kazı yaparken ekmeğin dağıtılacağı 09.30-10.00 düdüğünü beklemenin,huysuz değilse ustaya saatin kaç olduğunu tekrar tekrar sormanın ve kişinin cebindeki ekmek parçasına yumuşakça dokunmasinin,ilk önce donan parmaklariyla ekmeği okşamasinin,sonra bir parçasını ağzına atıp, kalanini kendi kendine öğlene kadar saklama sözü vererek son irade kirintisiyla tekrar cebine koymasının nasıl birşey olduğunu kolay kolay anlayamaz.
Moottah
Bilindiği Moottah uzun süre çırak tutmazmış yanında, "En tehlikeli şeydir kendini böyle çoğaltmak," dermiş her zaman. "Yanlış yapıyor diğerleri. Kendilerini, başkalarını öldürerek çoğaltıyorlar. Her çırak bir süre sonra, ustasının kör bir gölgesi oluyor, bir gölgenin silik hayatını yaşamaya başlıyor. Ustayı yaşatan şey bu değildir aslında. Yalnızca kötü ustalar böyle sanırlar. Çırakların, ustaların sesiyle konuşmasından ömür yapılmaz ne ustaya, ne çırağa. Kimse benim suretimi alsın istemem, benim sesimle konuşsun istemem, bu yüzden hiçbir çırağı uzun süre tutmam yanımda, başka eşiklere, başka ocaklara gönderirim."
Sayfa 59 - metisKitabı okudu
Ne mercan ustaya, ne kilimleri dokuyan ellere, ne yazmaları boyayanlara, ne kalıpları dökenlere, ne çeşmibülbülleri üfleyenlere saygı duyduk. Saygı duymadık da ne oldu? Dünyayı birbirine kattık işte... Soframızı, kapılarımızı, gönlümüzü kapadık. Kapadık da ne ettik? Dünyayı birbirine kattık.
Sayfa 46 - Türkiye iş bankası kültür yayınları
Reklam
Okuduğum hikayeleri gece yarısı karanlıkta Mahmut Usta’ya anlattığımı hayal ediyor ,Kırmızı Saçlı Kadın’ı hatırlıyordum .Yazar olabilseydim ,ben de her şeyi gören ,her ayrıntının hakkını veren ,kimi zaman insanlığıyla beni heyecanlandırıp kederlendiren,kimi zaman da şaşkınlık ve hayrete boğan bu bitip tükenmez ansiklopedik kitap gibi şeyler yazmak isterdim.
Sayfa 109Kitabı okudu
Peştamal Kuşanma Merasimleri
“ Genç kalfa, evvelâ bir ipek futa ve merâsime kaç usat oturacaksa her birine bir peştamal, bir havlu, bir kalıp sabun bohçalayarak hazırlığını tamamlar, kendi hısımı, akrabası, eşi dostu da çağrılıp davetliler câmide toplanınca, bu genç namzet, elleri rehberinin omuzlarında, ondan bir adım arkada olarak i,çeri girmek sûretiyle merâsim başlardı. İçeri girince de rehberin ilk sözü: “ Esselâmü aleyküm yâ ehl-i şerîat!” demek olur, kâhya da bu selâmı aynen iâde edip, bir Fâtiha dedikten sonra,rehber bu defa: “Esselamü aleyküm yâ ehl-i tarîkat!” der. Üçüncüde ise: “ Yâ ehl-i hakîkat!”, dördüncüde de: “ yâ ehl-i mârifet!” deyip dört kere selem alınıp verildikten sonra, rehber, omuzlarını tutarak bir adım arkadan gelen genci götürüp kâhyaya teslim eder. Genç burada, mesleğinin nâmûsuna leke sürmeyeceğine yemin eder, sıra ile el öpülür, duâ edilir ve mevlit okunup bittikten sonra, usat olan gence dükkân açılırdı. O zaman da yeni ustaya bir mahlas lazım gelirdi. Bu iş içinde loncada bir aşır okunarak isim duâsı yapılır ve ölünceye kadar içinde nâmus ve sadâkatle çalışacağı dükkânında yalnız bırakılan genç san’atkârı, kıdemlilerin hiç biri kıskanmaz, ticâretini baltalamazdı. Kâhya, en küçük yolsuzluğa dahi göz yummayıp bir günden üç güne kadar dükkân kapatmaya salâhiyetli ise de, ne esnaf bu cezâyı hak edecek bir yolsuzluğa kaçar, ne de yiğitbaşı veya kâhya bu hakkını sûi- istimal etmeyi düşünürdü. Zâten Türk sanâyîini asırlar boyunca yıkılmaktan koruyan da bu birbirine geçmiş yekpâre ahlâk zinciri, bu saffet, bu hûlus değil midir.
Mahmut Usta’ya göre her yıldız bir hayatı işaret ediyordu. Cenab-ı Allah yaz gecelerini yıldızlı yapmıştı ki, ne kadar çok insan, ne kadar çok hayat olduğunu hatırlayalım.
“ Tanrı’ya inanmıyorum,” dedi. “ Ama sen ustaca yapılmış bir saatin parçalarıyla oynarken, bu saatin ne işe yarayacağını anlamadığı için onu yapan ustaya inanmadığını söylemeye cüret eden küçük bir çocuktan daha aptal ve akılsızsın.”
Sayfa 524Kitabı okudu
1.000 öğeden 851 ile 860 arasındakiler gösteriliyor.