Bu sabah Garrone gerçek yüzünü gösterdi.
Birinci sınıf öğretmenim, beni yolda durdurup bizi ne zaman ziyarete geleceğini
sorduğu için sınıfa biraz geç girdim. Öğretmenimiz henüz gelmemişti.
Bir de ne göreyim! Birkaç çocuk Crossi'yi aralarına almış, ona eziyet ediyorlardı.
Hani şu kolu felçli, sebzeci kadının çocuğu.
Cetvelleriyle ona
Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın… Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya… Kapıları sırlara açılan bir kent… Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar… Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı… Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu… Ölümün yok edemediği bir sevda… Yıllara
"Gerçekten tam anlamıyla bir buz prenssin. Erimeyeceksin
asla değil mi ?"
''Hayır, fazla eridim birine, ondan böyleyim .”
''O kız değil mi? Şu sürekli yanınızda gezen.. . '
''Çok mu belli ediyorum uzaktan ?" dedi Ali hafiften gülerek,
''İnkar etmeyeceğim. ”
''Gerçekten anlamıyorum seni," dedi Bade yatağın diger
Birdenbire ellerimi öpmeye başladı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Şimdi yalnız kırmızı küçük kulaklarını, ensesinin çukuruna düşmüş dumanlı kumral saçlarını görüyorum. Bir an içinde değişivermiştim. Bütün muhakemelerim altüst olmuş; fikirlerim değişmişti. Bu anda benden her şey yapılabilirdi. Bu ellerimin öpüldüğü birkaç saniyede benden bir dünya istenilebilirdi. Ben bu dünyayı yaratacak kadar kuvvetliydim. O, artık dudaklarını ellerimin tüylerinden tırnaklarına kadar gezdiriyordu. Bir zaman yanağının, kırmızı ve yanan yanağının da eline bir kumaş temasıyla sürtündüğünü hissettim. Ellerimi bu sevilen, sevilmeyi yadırgayan ellerimi, kendisine bıraktım. Ellerim benim olmaktan çıktı. Kafam müsterih bir iklime çekildi. Düşünmekten durdum. Neden sonra sevilmeye alışmamış bir insan ruhuyla ellerimi yanaklarından çektim.
Hatırlıyorum, bir asır yürümüşüm rüyamda. Arafta asılı, bin asır görmüşüm inanamazsın. Ne kavimler göçmüş ne adamlar kaçmış cenk meydanından ne kılıçlar şıkırdamış ne kulaklar sağırlaşmış ve tüm bunlar ipe boncuk dizer gibi birbirini takip ederken ne öyküler ardından su dökmüşüm tek seferde. Yorucu iş, prenses doğru kalede değilken onca ejderhayla
"Gerçekten tam anlamıyla bir buz prenssin. Erimeyeceksin
asla değil mi? "
''Hayır, fazla eridim birine, ondan böyleyim .”
''O kız değil mi? Şu sürekli yanınızda gezen.. . '
''Çok mu belli ediyorum uzaktan?" dedi Ali hafiften gülerek,
"İnkar etmeyeceğim. ”
''Gerçekten anlamıyorum seni" dedi Bade yatağın diger
Yaşlı sanık bir an için sapsarı oldu, sonra da kıpkırmızı. Ve var gücüyle bağırdı:
" Yaşasın adalet!"
Başkan, yargıçlara ve bana usulca,
"Adamın anasını bellemişiz, o hâlâ adalet diyor." dedi.
Umudun yaşamını güzelleştirdiğini söylerler, yalan. Umut, düş kırıklığı yaratmaktan, gereksiz yere acı çekmemizi sağlamaktan başka; bir işe yaramaz. İnsana gereken yalnızca gerçektir; basit, yalın ve gerçek.
Bize gereken gerçektir, hayalden, büyüden, rüyadan arınmış gerçek. İçinize işleyen bakışlara kanmayın, hiçbir bakış masum değildir;