En sevdiğim, etkilendiğim dostoyevski eserlerinden birisi.
Bu kitaptaki yeraltı insanının asıl muzdarip olduğu şey aşağılık duygusudur. Gururlu, küçümsenmeye tahammül edemeyen hasta bir adam. Bir gün bir subayın yoluna çıkar, subay onu iter ve kahramanımız bu saygısızlık, küçümsenme karşısında defalarca intikam hayalleri kurar, planlar yapar. Hayallerinde yüceldikçe yücelir, fakat gerçek hayatta tam tersine, “alçalmaktadır”. Aynı şekilde, kitabın ileriki sayfalarında eski arkadaşlarını da küçümsediğini, onlara tepeden baktığını söyler; fakat kendini bir buluşmaya davet ettirmek için adeta onların karşısında kendisini rezil eder. Bu durum dışarıdan bakınca çekişkili görünür fakat değildir aslında. Çünkü eğer buluşmaya çağırılmazsa, o tahammül edemeyeceği şeyi, yani “küçümseneceğini” düşünmektedir.
René Girard yeraltı insanımızın bu içte yüce, gerçekte aşağılık olma durumu hakkında şöyle diyor: “O değersiz kişilerde uyandırdığına inandığı küçümseme duygusu onlara çok büyük bir önem kazandırır.” Bunun nedeni: “En aşırı bencillik bizi, en ufak bozgunda, gönüllü kölelere dönüştürür.”
İşte bu nedenle yeraltı insanı “düşünde ne kadar yücelirse, gerçek yaşamında da o kadar alçalır.” Gururu başkalarına bağlıdır, başkalarının zihnindeki konumuna; ve bu da onu ne kadar diğer insanları küçümserse küçümsesin, yine onların kölesi yapar. Ondaki gurur, onu köleleştirmektedir.