Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ulu Tanrım! Ya akılları başlarında değilken ya da akıllarını kaybettikten sonra mı mutlu olmaktır insanların yazgısı!
Çocukların yüreği yumuşaktır. Yedi çocuklu bir anne ölmüştü. Yedi yaşlarındaki kızı annesinin öldüğünü görünce başlıyor çığlık çığlığa ağlamaya. Susturmak için ne yapsalar ne etseler fayda etmiyormuş. Çocuk bir çeşit sinir krizine tutulmuş. Evde bu sırada zengin kapılarında yüz sürerek yaşayan Dura adlı bir kadın bulunuyormuş. Kızcağızı yatıştırmak için şöyle demiş: "Ağlama, ağlayıp duruyorsun, ama annen seni sevmezdi ki, hatırlıyor musun, seni bir gün cezalandırmıştı, bir köşeye koymuştu seni, hatırlasana!" Dura'ya en iyi yol bu görünmüştü: Yanılmadı da. Kız ağlamasını birden kesmiş. Dahası ertesi gün annesi toprağa verilirken kırık, soğuk bir sesle: "O beni sevmiyormuş!" diye mırıldanmıştı. Üzülmek, hırpalanmak, sevilmemek düşüncesi her nedense hoşuna gitmişti. İnanın, gerçek bir olaydır bu. Ama bu "çocuk fantazyası" kısa sürdü. İki gün geçti geçmedi annesini özlemeye başladı, hastalandı ve sonra hayatı boyunca, bu kızın annesini saygıyla anmadığı bir günü bile geçmedi.
Sayfa 878 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Onu, ya istemediği kadar ciddiye alıyorlar ya da hiç aldırmıyorlardı. Sonra, hemen unuturdu yaptıklarını. Başkalarına yaptıklarını hemen unuturdu. Başkalarına kötülük ettiğini hissetmenin acısına dayanamazdı.
Sayfa 384Kitabı okudu
"Allah'ım bunu da beceremedim!" Ve kendimden çok utandım. O anda öyle hissediyorsun. Başarısızlık olarak algıladım. Böyle öğretilmiş bize. Her konuda başarılı olmaya programlanmışız ya. Sonra gözlerimi sıkı sıkı kapattım ve uzun bir süre hiç tepki vermedim. ...
Bazılarının birlikte yaşadıkları insanlardan elde edebilecekleri hiçbir şey yoktur; onlara ruhlarının boşluğunu gösterdikten sonra, onlar tarafından hak edilmiş bir acımasızlıkla gizlice yargılandıklarını hissederler ama mahrum kaldıkları pohpohlanmalara karşı konulmaz bir ihtiyaç duyarak ya da kendilerine bağlı olmayan niteliklere sahipmiş gibi görünme arzusuyla çırpınarak, bir gün gözden düşmek pahasına da olsa tanımadıkları kişilerin saygısını veya gönlünü kazanmayı umarlar.
"Yasin, hiçbir şey yapmayacak ve durmaya devam edecekti. Ölene kadar. Sonra biraz da orada duracaktı. Toprağın altında. Sonra da yok olup gidecekti. Hiç gelmemiş gibi. Dünya üzerindeki bütün insanlardan farklı olarak. Çünkü bütün insanlar bir şeyler yapmış, yapıyor ve yapacaktı. Hatta öldükten sonra bile. Bazıları cennete gidecek, bazıları doğaya karışacak, bazıları da yeniden doğacaktı. Kimse Yasin kadar yok olup gitmeyi göze alamıyordu. Kimse, bir iz bırakmadan kaybolmaya cesaret edemiyordu. Dünyadan gelip geçtiklerine birilerinin tanıklık etmesi şarttı. Varlıklarını süslemek için. Yasin hariç, herkesin, içine gömüldüğü bir piramidi vardı. Öyle ya da böyle, herkesin bir ölümsüzlük planı vardı. Ama Yasin fazla ölü görmüştü. Hayatı boyunca bir savaş alanında yaşamış gibi. Dünya üzerinde hayatta kalan son insan kadar ölü görmüştü. Belki de bu yüzden yok olup gitmekten korkmuyordu. Var olmaktan yeterince korktuğu için..."
Sayfa 261Kitabı okudu
Reklam
Terk edilmelerin ya da kaçınılmaz terk etmelerin acısını yıllar geçtikçe farklı yüzlerle taşımayı da öğreniyordu bir yerden sonra insan. Bazı görüntülerin ardına gizlenmenin büyüsünü de keşfedebiliyordunuz zamanla... Neleri, nerelerde bıraktığınızı arada sırada, bir yalnızlık, bir geriye dönüşsüzlük zamanında içinizdeki insana da söyleyebiliyordunuz.... İçinizdeki insana da... Kendinizi tüm ‘çoğalmalara’, beraberliklere karşın tek başınıza, tüm sığınmalara ve savunma alanlarına karşın korunmasız, tüm giysilere karşın çırılçıplak hissetseniz de...
Mobbing Bank Diyor ki;
Türk Dijital Devrimi Aydaa bu nereden çıktı şimdi deneyim Siyonizm sosyal ağlar ile hem para kazanıyor hemde kim ne düşünüyor nereyi nasıl sömürge ederiz bununla ilgili plan ve proje sosyal ağlar üzerinden geliştirip troll piyonlar ile gündem ve algı operasyonu düzenliyor. Aynı zamanda sosyal ağlar gizli istihbarat örgütlerinin yuvalandığı her
Osmanlı Imparatorluğu'nun klasik kurumsal yapısı, az çok birbirine yakın büyüklükte topraklan elinde tutan ve merkez­ den atanan memurlara oransal vergi ödeyen bağımsız bir köy­lü kitlesinin varlığını öngörüyordu. Bu memurlar, ya vergiyi merkeze aktarırlar ya da bunun karşılığında merkeze çoğu za­man askeri bazen de sivil nitelikte hizmetler verirlerdi Bu memurlann temel özelliği, statülerini miras yoluyla veya ma­halli nüfuzlanna dayanarak değil, merkezi otorite tarafından tayin edilmiş olmaları dolayısıyla elde etmeleriydi. Aynı şekil­ de, ayncalıkları kolayca geri alınarak reaya statüsüne indirile­ bilirlerdi. Teorik olarak, 15. yüzyıldan sonra sadece hanedan ailesi varlığını başkalanna borçlu olmayan bir statüye sahipti; bu statü padişaha güçlü kullanma servet bahşetme ve bu ser­vetleri yok etme gücünü veriyordu. Böylesine mutlak bir ikti­darın kullanılabilmesi için, çevrede güç odaklanrının henüz doğarken boğulmasını sağlayacak etkin bir mekanizmanın gerektği ortadadır. Müstakbel iktidar odakları ortadan kaldırılmak­sızın klasik modelin sürekliliği sağlanamazdı; saray açısın­dan, tebaaların, fermanla yükseltilmedikleri sürece, kontrol edilebilir bir durumda tutulmaları zorunluydu.
Bu hal gibi sen de şimdi dünyada nice işler işlersin ki: Tenhada kimse görmez! dersin. Veya o iş nefsine hoş ge­lir: Bunda ne suç var ki? dersin. Ya da o işi sana şeytan güzel gösterir, kötülüğünü örter. Ama ölümden sonra su­çun meydana çıkınca mahcubiyet ateşi seni saracak, şid­detli bir azapla uzun süren bir mihnete uğratacaktır.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.