Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Beni bundan böyle Beklese-beklese Hüzün bekler, Çağırsa-çağırsa Hüzün. Neden mi? Neden olacak.. O kadar gezilip görüldü ki.. Hep ben bir şeyden, Bir yer’den Bir kimse’den uzaktaydım Ve kendimden. Ölüm beklemez beni.. Çünkü, ben gene de Bir şeye, Bir yer’e Ya da bir kimseye giderken de Kendimden uzakta olacağım. İşte Bunun adı hüzündür.
“Bu sabah kendine şunu sor: Kontrolün altında olan şeyler neler? Kontrolün altında olmayan şeyler neler? Ve kendine şunu hatırlatmayı da unutma: İkincisine değil ilkine odaklanacaksın. Öğleden önce kendine şunu hatırlat: Gerçekten sahip olduğun tek şey karar verme yeteneğindir (ve bunu yaparken mantığını ve karar mekanizmanı çalıştırabilmektir). Kimsenin senden tamamen alamayacağı tek şey budur. Öğleden sonra kendine şunu hatırlat: Aldığın kararların dı­şında, kaderin tamamen senin elinde değil. Dünya dönüyor ve biz de onunla birlikte dönüyoruz. Üstelik iyi ya da kötü hangi yöne döndüğümüzü dahi bilmeden. Akşam olduğunda kendine tekrar şunu hatırlat: Hayatında olan şeylerin ne kadarı senin kontrolün dışında ve kararların nerede başlayıp nerede bitiyor? Yatağına yattığında uykunun bir teslim oluş ve güven hali olduğun, bu hissin kollarına kendini ne kadar da kolayca bı­raktığını hatırla. Ve yarın tüm bu döngüyü en başından tekrar­lamaya hazırlan.”
Reklam
MISIR VE HİYEROGLİF YAZILARI:
Mısır İlk önce Yunanlılar,daha sonra Romalılar tarafından fethedildikten sonra hiyeroglifleri okuma ve yazma yeteneği ortadan kayboldu ve neredeyse 2000 yıl boyunca anlamlarını hiç kimse çözemedi. 1789'da bir Fransız asker, Mısır'ın kuzeyindeki Rosetta yakınlarında küçük bir kasabada bir enkaz yığının arasında yuvarlak kil tabletler buldu.Üç dilde yazılmış bir bildirgeydi:hiyeroglifler ve "demotik" adı verilen bir diğer Mısır alfabesi kullanılmıştı. Londra'ya getirilen Rosetta taşı Bugün Britis Museum'da halen görülebilir.
Mobbing Bank Diyor ki;
Bilgi Nakli İnsan yaşamdan ne ister? Büyüklerim hep söylerdi; İnsan yaşamak istediği yerde ölmek ister. Ya da insan yaşamak istediği yerde ölür.
“ Beni güzel hatırla bunlar son satırlar farz et ki bir rüzgardım esip geçtim hayatından ya da bir yağmur sel oldum sokağında sonra toprak çekti suyu” ~ Orhan Veli
Sayfa 127 - Ütopya grafikKitabı okudu
Türk Gibi Müslüman!
Fransa dönüşü yine Aachen'da Evren Karadayı'ya uğradım, artık ramazan bitmişti. Bayram namazını Bilâl Câmii'nde kıldım. Namazdan sonra bu câmiin alt katındaki yemek salonunda çay içiyorduk. Masamdaki arkadaşlarla tanışırken, birisinin Sivaslı, diğerinin Konyalı ilh.. olduğunu söylemelerine mukabil gayet fasih Türkçe konuşan biri de: «—Ben almanım!..» demez mi?! Doğrusu inanılır gibi değildi. O'na ismini sordum: «- Ahmed Schimide!..» dedi. «- Aşkolsun!. Ne kadar güzel Türkçe konuşuyorsunuz!.. Söylememiş olsaydınız, ben sizin Türkçe'yi sonradan öğrenmiş bir insan olduğunuza asla ihtimal veremezdim!.» deyince muhatabım kulağıma eğilip: «- Kadir Bey, ben türk gibi müslümanım!..» dedi. Hayretim daha ziyade arttı. «- Bu da ne demek?! Türk gibi müslüman olmanın alâmet- i lârikası ne?!» diye sordum. Salonda her kavimden müslümanların duymasını istemiyordu. Yine kulağıma eğilerek: «- Türk gibi müslüman olmanın alâmet-i fârikası «edebli» ve «cesur» olmaktır!..» dedi. «- Hariçten gelip müslüman olabilmiş, bu yüce dinin hakikatine nüfuz peydah edebilmişsin!. Buna ilâveten bir de böyle incelikleri kavramışsın!.. Bravo!..» dedim.
Reklam
Konferansa gelen Alman müslümanlardan bir mühtediyye Ahrent Hanım vardı. Bu kadın elli yaşlarında idi. Buluğ çağından müslüman olduğu zamana kadarki namazlarını kaza etmeye çalışıyordu. Bu yüzden ayakları yara olmuştu. Halbuki namaz borcu müslüman olduğu tarihten başlıyordu. Lâkin bunu söyleyenlere inanmıyordu. Bana sordu. İzah ettim. Konferansım Almanca'ya nakledildiği için, sözlerimi dinlemişti. İtimat etti. Onu Türkiye'ye dâvet ettim. «- Buna nasıl cesaret edebilirim. Ben daha yeni bir müslümanım!..» karşılığını verdi. Türkiye’yi İslâmî bakımdan Osmanlı zamanındaki halde sanıyordu. Hâle bakın ki; bundan on yıl sonra şu kadın Türkiye'ye gelmiş ve hatta benim evimde yapılmış hanımlararası bir toplantıya da katılmış bulunduğu halde benim evime geldiğini öğrenemeden dönüp gitmişti. Ben de çok sonra O'nun bizim evde çekilmiş fotoğrafını görünce bu durumu anladım
Sunusi isminin sebebi
Mütevâzi bir düğünle Dünya evine girdim. Bir yıl sonra oğlum Abdullah Sünûsi Dünya'ya geldi. Kendisine Sünûsi adını vermemin sebebi, evlendiğimiz gece hanımın Şeyh Sünûsi'yi rüyada görmesi ve O'nun iltifatlarına mazhar olmasıydı
"Ozan İskeçeli. Kantinde soyadına istinaden marşlar söyledikleri, tiyatrocu kızın dans ederken mızıklayıp durduğu İskeçeli oydu. Aslında hesabında Melis denilen kızınkinden daha çok fotoğraf vardı ama onun fotoğrafları belli bir kişi ya da kişilerden bağımsız olarak beni başta Türkiye haritasında, sonra dünyanın çeşitli yerlerinde, şehir merkezlerinde, büyüleyici kalabalıklarda hatta benim yaşadığımdan daha da kırsal olan alanlarda gezintiye çıkardı. Daha doğrusu ben fark etmeden gezintiye çıkmışım, çok sonra yol bittiğinde nerede olduğumu anlayabildim. Anlayacağınız İskeçeli biraz gezgin çıktı. Aslinda gezgin demek çok doğru mu bilmiyorum."
Sayfa 28 - Pukka YayınlarıKitabı okuyor
Yalnızca yaşayan bir ölüydü artık! Öyleyse neden korkuyordu ölümden? Şimdi ya da sonra ne fark edecekti? Kısa bir yolculuk değil miydi yaşam kundaktan kefene uzanan?
Reklam
metinden çok, onun okuma biçimi önemlidir, bilinçsiz olarak kendisiyle basılı kâğıt arasına koyduğu perde; bazı kelimeleri öne çıkartırken bazılarını karanlıkta bırakan, bir kelime. nin anlamını, bağlamından kopararak çekip uzatan, hafızasını etki- leyen ve metnin asıl kelimelerini çarpıtan bir filtre. Ve bu perde, okuma biçiminin bu anahtarı, sürekli olarak bizi basılı kâğıtta ifade edilen kültürden çok daha farklı bir kültüre -sözlü geleneğe dayalı başka bir kültüre- sürükler. Bu, Menocchio için kitabın rasgele bir şey ya da bir bahane ol- duğunu göstermez. Göreceğimiz gibi, kendisi, en azından bir kitabın onu derinden etkilediğini, sarsıcı iddialarıyla yeni fikirlere ka- pılmasını sağladığını söylemekteydi. Menocchio'nun önce kendisi, sonra hemşerileri ve sonunda da yargıçlar için "kafasından çıkan... fikirleri" oluşturmasını sağlayan, basılı kâğıtla, Menocchio' nun kendisinde cisim bulan sözlü kültürün çarpışmasıydı.
Sayfa 68
Bazı intihar olgularında da benzer bir mekanizma işler. Sevgisini esirgeyen, engelleyen ya da terk eden kişiye kızgınlık öylesine yoğundur ki, bu onu yok etme isteğine dönüşür. Genellikle bilinçdışında yaşanan bu isteği gerçekleştirmek için dolaylı bir yol seçilir; kişi öfke duyduğu insanı önce benliğine mal eder, sonra içindeki insanı yok etmek amacıyla kendi canına kıyar.
Kenya
"Madem öyle diyorsun, babamı ele alalım. O, ailenin reisi. Diyelim ki başka biri, Karanja ya da Bjuguna mesela, buze gelir ve onu ağırlarız. Bir süre sonra bu adamın babamı yerinden ettiğini ve kendini ailenin reisi yaptığını ve bizim mülkümüzü kontrol etme hakkını aldığını düşünelim. Sana göre, bu adamın ahlaki bakımdan bunu yapmak için herhangi bir dayanağı var mı? Peki ya sana göre Waiyaki? Ve ona itaat etmek üzerine düşünmemi gerektirecek bir durum var mı? Ve eğer şartlar dayanılmaz hale gelirse,yalnızca ona değil, aynı zamanda insafsız, haksız ve adaletsiz olan her şeye karşı isyan etmek benim hakkındır. Mesela Siriana Misyonunu ele alalım. Tanrı'nın adamları dost olarak gelmişlerdi. Onlara bir yer verildi. Şimdi ne olduğunu görüyoruz. Bütün toprakları almaları için kardeşlerini davet ettiler. Ülkemiz işgal edildi. Makuyu'nun gerisindeki Hükumet Evi, içimizdeki veba. Ve şu kulübe vergisi...."
Sayfa 85 - Ayrıntı, KinuthiaKitabı okudu
Aşk, insanı cennete, küfür ise nara sokar. Acılar ve ayrılıklar içerisinde yüreklerin cenneti soluklaması ve vuslatla rahatlamasıdır aşk. Bunun içindir ki en yakınlarını kaybeden bir kadın, “sen hayatta olduktan sonra musibetin her çeşidi teferruattır ya Resulallah” der.
Kendini karşındakinin yerine koymadan ölen insan mutlu sayılır mı?
Kötülüğe sessiz kalan insanın da iyi olduğundan söz edilemez. Kötülüğe sessiz kalmak sabır değil kötülüğe yardım etmektir. "Kaybedeceğini bilsen de adil olmalısın." Kısa vadede kaybettiğin her şey uzun vadede form değiştirmiş ve büyümüş şekilde sana dönecektir. Kötülerin kazandığı zaferler seni etkilemesin. Zira onlar büyük kaybedenlerdir. Herhangi bir varlığa aşkla dokunamamış, âcizi sevmeyen, masumiyetten anlamayan insanın kazanmak gibi bir lüksü yoktur. Hiçbir zaman anı yaşayamazlar. Kafalarının içi başkalarının ayağını kaydırmakla ilgili planlarla doluyken, geçip giden ömre ait güzellikleri göremezler. Senin sahip olduğun az ama öz şey bile onları rahatsız eder. Beklentileri asla bitmez ve içlerinde büyüyen kara deliğe esir olurlar. Huzurları yoktur. Düşman kazandıklarını bildiklerinden etraflarına sürekli adam toplamakla meşgul olurlar. Yağmurdan sonra çıkan toprak kokusunu, çimenlerde süzülen bir kelebeği, yeni yavrulamış bir buzağıyı ya da güneş batarken oluşan kızıl gökleri bilmezler. Detaylarda saklı güzelliği görmeden ve bir kez olsun kendini karşındakinin yerine koymadan ölen insan mutlu sayılır mı?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.