Sezai Karakoç 'u okumak, okurken satırları arasında dem almak, huzuru koklamak ve özümsemek muazzam bir yolculuk zannımca. Her bir eserinde, ruhunuzun kıyısında benliğiniz ile başbaşa kalıp, onu dinlemek, dinlenmek ve öğrenmek ise bu yolculuktan payımıza düşen en nadide
İnsanoğlunun başına gelen en büyük felaket, ayrımcılıktır bana göre... Dışlamaktır, insan yerine koymamaktır. Kendin gibi olmayanı ötekileştirmektir. Bu hem gerçekten uygunsuz bir davranıştır hem de insan ruhunun siyah kalmış noktalarını gösterir. Din, dil, ırk, sınıf, yakışıklılık/güzellik veya gelirine göre hiçbir insanı değerlendirmemeliyiz.
Bazen renkleri anlatmaya çalışırken kelimelerin kifayet etmediğini, teşbihlerin manasızlaştığını, insan ruhunda renklerin sadece birer akis olarak kalması gerektiğini hissediyorum. Renkler, zamanın farklı katmanlarıyla, ışığın farklı katmanları arasında kayboluyor, karanlığın sekerâtı ile velûd bir sessizliğin nihayetine ulaşıyor... ben ise kör satırların ümitsizliğine düşüyorum karanlığa bakan kelimelerin, renkleri yaşatan kelimelerden fazla olduğunu görünce. Devrik cümlelerin mahkûmu iken, daha önce hiç tesadüf etmediğim bir renk beni hürriyet sevdasından müstağni kılabiliyor. İçimde büyüyen esâret aşkı, tüm hürriyetleri sırtıma yük edip, tek bir esâreti tüm hürriyetlerden kutsal kılabiliyor.
Bir çobanın göklere esir oluşunu düşünüyorum. Tüm esaretleri nasıl da geride bırakabiliyor bir çoban! Renkler, kokular, güneş ve yağmurlar birer birer kaybediyor cazibesini. Yalnız gökler! Derin anlamıyla gökler... yalın ve son ulaşılacak anlamıyla... tüm perdelerin yırtıldığı, mananın sıcacık yüreğe indiği, avuçlarda nihayete ulaşmış olmanın verdiği titreme ile... sözlüklerin iptal olduğu, tüm minberlerin yıkıldığı, kelimelerin sidre-i müntehasında kişinin kendini dahi aşıp yüzyüze geldiği hakikat ile...
Uyanır uyanmaz ölü bir köpekle göz göze geldim. Alışkanlıktan arta kalanları kusuyordu. Geleneksel ölüm törenlerinde saklanan şeyler ağzının kenarından akıyordu. O, yeni başlayan güne ulaşamadan ölen binlercesinden biriydi artık.
Başka biri.
O artık ölü bir köpekti.
Ben böyle sabahlarda morg kapılarında bekleyip ceset torbaları teslim aldım.
dönüp dönüp okuduğum cümlelerin, satırların neticesinde altını çizdiğim onca cümlenin içinde beni etkileyen bir cümle aradım aradım lâkin bulamadım çünkü altına çizgi çekip kenarına yazdığım her م harfinin bulunduğu paragrafların, kalb denen et parçasının derinliklerine nüfuz eden en çok da her ân feryâd ile 'ben buradayım' diyen hâkikati gösteriverdi şu âciz, zavallı, dünya kokan fâniye.. tam bir tevhîd nuru ve mârifetullah deryası olan şu 100 sahifelik kitab üç gündür aklım ile kalbimi bir yerlere alıp götürüverir.. hemi geri getirmese bâri...
dili sâde, yalın ammâ pek derin mânâlar mevcuddur. âmel edilmez ise mânâlar havada kalır, ne ehemmiyeti olur ki o vâkit..
tavsiye ederim etmesine ammâ eğer okuduğunuzu Allah için okuyup âmel etmeye niyet edecek iseniz okuyun, zirâ nefse bazı cümleler zor gelebilir, bunu hemi okur iken geçen imtihânlarınızda, hemi de gelecek imtihânlarınızda farkediverirsiniz..
haa olur da okuyacak birileri olur ise, okuduğunuz her paragrafdan sonra gönül gözünüzü dünyaya kapatıp, hâkikate açmanızı ve yazılanlarıda hakikât penceresinden idrâk etmenizi tavsiye ederim neticede böylesi daha fâideli olacaktır, biiznillâh...
Veliler SofrasıAbdülhay Efendi · Pamuk Yayıncılık · 201112 okunma
İslamın mülke indeksli hiyerarşik düzene karşı bir devrim hareketi, hamasete karşı muhatapsızlık, ilkel ve yağmacı zihniyete karşı bir medeni duruş olduğuna inanan bir müslüman olarak; eserin vücuda gelme amacını ve arkesel fikrini ziyadesiyle takdir ediyor ve fakat içeriğini aynı ölçüde övgüye mazhar kılamıyoruz. Zira bir çok etken, bu başarı
Ne garip...
İnsanlar öldükleri zaman rahat bir uykuya dalivereceklerini düşünüyorlar oysa hakikat tam tersi..
Öldüğün gün derin bir dünya uykusundan uyanıyorsun. Artık doğru olanı bütün çıplaklığıyla gözündeki perdeler olmadan görüyorsün.uykudan eser yok..
Kitabin konusa gelirse Emre'nin çok güzel hayatinin ve kendini 5 yıl sonra dünyanın en iyi 10 iş adamının içinde görmesi ile başlıyor tabi bu süre zarfında gece hayatından ödün vermeyen emre bir gün annesi ve kız kardeşi kaza geçiriyor biricik kardeşini toprağa verince bizim emre ve kürekçinin hikayesi başlıyor..
Dili yalın basit olup ve sizde çok güzel izlenimler en azından sizi bir sarsacak birşeyler bulacaksınız ben bu yüzden herkesin okumasını isterim tavsiye ederim
Fyodor Dostoyevski okuyacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Başlarken karamsar ve nihilist bir giriş yapsa da bitirirken mutluluğu tasvir eden umut dolu bir Dostoyevski görüyorsunuz.
Hiçbir şeyin yaşamaya değer olmadığına karar verip intihar etmeye karar veren, revolverle kafasına sıkmayı netleştirmiş, hayata karşı müthiş derecede kayıtsız bir adamın, küçük bir kızla tanışmasıyla başlayan içsel yolculuğunu anlatır.
Son bölümde gördüğü düşü anlatır. Bu düş aslında hayal ettiği hayatı tasvir eder.
“Tüm bunlar bir düş olmayabilirdi de çünkü burda öylesine bir hakikat işlenmişti ki bunun sadece bir düşten ibaret olduğunu söylemeye dilim varmıyor.”
Çok kısa olmasına rağmen düşündüren, oldukça keyifli bir kitap.
"Bu kitabı, hakikat aşkıyla yanan, akılla kavranamayacak konuları merak eden insanların zevkle okuyacağı kanaatindeyim.” bizlere kitabını böyle taktim ediyor, Filibeli Ahmed Hilmi. Felsefi ve tasavvufi bilgi karışımı olan A'mak-ı hayal okuyucuyu gerçek ile fantastik arasında sürekli götürüp getiriyor. Kitapta sadece İslam felsefesi ve tasavvufundan değil batı felsefesi ve farklı dinlerden de yararlanilmis. Bazen kendinizi Budhh'anın ders halkasinda, bazen Zerdüşt'ün huzurunda, bazen de sokratesle sohbet ederken bulacaksiniz. Anka kuşunun sırtına binip fezayi dolasacak, yedi başlı ejderhayla savaşacaksiniz. A'mak-ı hayali, yalın dili ve akıcı üslubuyla keyifle okumanızı temenni ederim.
A’mak-ı HayalFilibeli Ahmed Hilmi · Kaknüs Yayınları · 201716,8bin okunma
Kitabı ikinci kez okuduğum bugünlerde şunu anlamış bulunuyorum ki okuduğum neredeyse tüm müthiş kitapları lise yıllarımda okumuşum.Bu bir talih mi talihsizlik mi ondan emin değilim.Aklımda yıllardır hep bir yabancı vardı ama şuan anlıyorum ki yabancıymışım ona, lise aklımla tam algılayamamışım onu.Bana o dönemdeki etkisi ,sabahın köründe okula
GAZZE GAZI
Filistin meselesi denen şeyle Hz. Ömer (r.a.) döneminde fethedilmiş olan Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın kâfir işgâlinde olması meselesi birbiriyle irtibatlandırılıyor. “Filistin Filistinlilerindir” denildiği zaman “Filistin Müslümanlarındır” denilmiş gibi bir numara dönüyor. Filistin ismi Romalıların icadı. Romalılar hâkimiyetlerine
Sezai Karakoç bu kitabında belli kavramlar üzerinde var olan genel düşünceleri ortaya koyduktan sonra kendi düşüncelerini dile getirmiştir. Bu düşüncelerini ortaya koyarken yine çok güzel noktalara temas etmiştir.
Kitapta ele alınan konular;
Medeniyet Kavramı
Efsane ve Hakikat
İnsan ve Maymun
Komünizm ve Kapitalizm
Halk ve Demokrasi
Öğretim
Turizm
Üniversiteler
Kitabın hacimce küçük olması bizleri yanıltmasın. Sayın Karakoç derinlemesine düşünmemiz gereken bu konuları ifade ederken yalın bir üslupla, belli bir çerçeve çizerek bizlere sunmuştur. Sonrası bizlere ve yetkililere kalmıştır.
Medeniyet, Öğretim ve Turizm özellikle dikkatimi celbeden konulardan olduğu için ayrı bir lezzet aldım. Ve kesinlikle bu konularda var olan yanlışlıkların düzeltilip iyileştirmelerin bir an önce yapılması gerekmektedir.
Ancak 20.yy’ın sonlarında yazılan bir eser olarak kitapta ifade edilen bazı eksiklerin günümüzde az da olsa devam etmediğini görmek ise umut verici oldu benim için..
Faydalı okumalar dilerim…
Selam okur dostum!
19.yy ın sonunu 20.yy ın başını zenginleştirmiş bir mutasavvıf ve düşünür olan Filibeli Ahmed Hilmi Efendi tarafından kaleme alınan A`mâk-ı Hayâl, ilk tasavvufî roman olması ile Müslümanlar tarafından olduğu kadar bir çok dinde ve milletler tarafından bilinmekte. Vahdet-i Vücud (tek varlıkta bir olma, Allah`tan gelme ve her