İrade nedir, diye sordu.
- İnsanın karar verdiği şeyi yapabilme gücüdür. Bu ayrıcalık tüm varlıklar içerisinde sadece insana özeldir. Bu ayrıcalığa sahip olması ona sorumluluk da yükler. Düşünme sorumluluğu.
Düşünme çok ama çok özel bir yetidir.
Canlı-cansız bütün varlıklar arasında düşünme yetisine sahip tek varlık insandır. Bu özelliğiyle
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Allah ayet-i kerimede “sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın” buyurur. Bu ayeti biraz daha geniş anlamak gerekir. Yani Allah “biri ne söylediğini bilmiyorsa namaza durmasın, namaz kılarken ne söylediğini bilsin” demiştir. Bu durumda biri ne söylediğini bilmiyorsa namaza durmamalıdır.
Allah başka bir ayet-i kerimede
Hayatı yaşarken Allah’ın karışmadığı hiçbir işimiz olmadığı gibi Allah’ı karıştırmadığımız hiçbir işimiz de olamaz. Dünya da Allah’ındır, ahiret de Allah’ındır, dolayısıyla dünyası olmayanın
ahireti de olmaz. Bu yüzden bir mü’minin dünyayı ahiretten daha çok sevmesi gerekir.
Neden dünyayı ahiretten daha çok sevmek gerekir?
Çünkü kulların
_Kendine gülmeyen ustaya şaşarım. Güler geçerim ona işte. Öz evimde yaşarım. Benzemem hiç kimseye.
_İnsanın kendine gülebilmesi; şimdiye değin, en iyiler gerçek anlamından yoksun kaldı bunun; en yetenekliler ise bu konuda bir deha göstermediler. Belki de kahkaha, bilgelikle birleşecek, geriye yalnızca "şen bilim" kalacaktır. Şu anda
Hindistan'ın siyasi birliğe ve demokrasiye İngiltere sayesinde ulaştığı şeklindeki iddianın en önemli ayaklarından biri de İngilizlerin 'hukukun üstünlüğü' kavramını getirdikleri tezidir. İngilizler sömürgeci amaçlarını meşrulaştırırken bu teze sıklıkla başvurmaktadırlar. İngilizlerin Hindistan'da kendilerine nasıl bir
Akıllı ve güçlü bir ego, iyi bir iletişimde önemli olanın vermek istediği mesajın karşıdaki kişi tarafından anlaşılması olduğunu bilir. Vermek istediği mesaj doğru olarak anlaşılmadığında kendi tavrını değiştirerek mesajı anlaşılacak şekilde iletmeyi dener. Karşısındaki kişi mesajını yanlış anlamışsa, bunun kendisinden kaynaklandığını -güçlü egonun hata yapma hakkı vardır-, mesajını doğru iletecek şekilde davranmadığını bilir. Hiçbir şey kanıtlama ihtiyacı duymaz, zira tartışarak, didişerek ve karşı gelerek hiçbir şey elde edilmeyeceğini bilir. Bunun yerine, muhatabının kendisini doğru anlamasını sağlayacak şekilde stratejisini değiştirir.
Bu olgu benim «Anayasa sosyalizme açıktır»
teziyle bir mesafe katedilemeyeceği inancını taşımama yetiyordu. Eğer sosyalizmi getirecek olan bir askerî darbe idiyse bana göre bu kambur üstüne kambur demekti. Kendime yapılmasını istemediğim şeyi, kendim bir başkasına yapma taraflısı hiç değildim. Eğer «bu adamlar» her birimizin özgürce serpilmesine engeller koymakla hayatımızı zehir ediyorlarsa, neden ben (veya benimle aynı düşüncede olanlar) «bu adamlar» haline gelip başkalarını istemedikleri, düşünmedikleri yönleri sevkedecek, başkalarının hayatına keyfimce sınırlar çizecektim? Böyle bir hakkı kim kime vermişti? TİP içinde ve TİP dolayısıyla görüp yaşadıklarım demokratik yaklaşımın ne kadar isabetli olduğunu günden güne doğruluyordu. Her şeyden önce şunu anlamıştım ki halka yol gösterme iddiasında olanlar birçok bakımdan eğitilmeye, olgunlaşmaya muhtaçtırlar. Teori ne kadar mükemmel olursa olsun, teorinin hayata geçirilmesiyle yükümlü insanların niteliği işlerin doğru veya yanlış yürümesini sağlıyordu.
" Zamanımızın düşünürü olarak tanındıkları halde, gerçekten uzak bulunan pek çok kimsenin yanlış yorumlamalarından çekindiğimiz için, yanlış anlamaya yol açan [kimi] karmaşık noktaları uzun uzadıya tahlil yerine kısa kesmek zorunda kaldık. Layık olmadıkları halde, hakkı temsil durumunda olsalar da, bunların kıt zekâları gerçeğin esprisini anlamaktan acizdir. Bilgileri ise yüksek düşünce sahiplerini takdir etme, yararı herkese ve onlara da dokunacak olan ictihad yapma düzeyinde değildir. Bunları hayvani nefislerinde yer eden haset kiri ve düşünce ufuklarını kapayan karanlık, gerçeğin ışığını görmelerini engellemiştir.
Saldırgan ve zalim düşman durumunda olan bunlar, haksız yere işgal ettikleri kürsüleri korumak için, elde edemedikleri ve çok uzağında bulundukları insani faziletlere sahip olanları aşağılarlar. Amaçları hükmetmek ve din tacirliğidir. Oysa kendileri dinden yoksundur. Çünkü bir şeyin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise artık kendisinin değildir. Kim din tacirliği yaparsa [bilin ki] onun dini yoktur. Gerçekte varlığın hakikatinin bilgisini [felsefe] edinenlere karşı çıkan ve onu küfür sayanın dinle bir ilişkisinin kalmaması gerekir."
• el-Kindi
Sayfa 141 - el-Kindi - Felsefi Risaleler, çev. Mahmut Kaya, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Bşk., İstanbul, 2015, s.149-150.Kitabı okudu
_Tanrı, ilk ateisttir. E. Hubbard
_Din, gönüllü köleliktir. Herzen
_Burada bir ateist yatıyor. Giyinip kuşanmış hazır, ama gidecek bir yeri yok; ne cennet ne de cehennem. Mezar taşı
_Çürümüş bedenimden çiçekler çıkacak ve ben de onların içinde olacağım. E. Mumch
_Bir zamanlar ateist olmak istemiştim. Artık vazgeçiyorum. Adamların tatili yok! H.