''Örneğin Eduardo gibi bir hastayı koruyucu olan narsisistik örgütlenmesinden vazgeçmeye ikna etmek, onu kaçınılmaz olarak yoğun yetersizlik ve acı veren aşağılanma duygularına boğdoğunu gözlemlemişti. Onu kusurlarıyla yüzleştirmek derin ve yoğun bir mutlak çaresizlik hissi yaratıyordu. Eduardo gibi narsisistik hastalar, tanım gereği kendilerine dönük olmalarına karşın, oldukça kırılgan görünüyorlardı. Sanki yükseklerde uçan bir üstünlük algısından hızlıca ve beceriksizce bir mecburi iniş yaparak yere çakılıyorlardı.''
Yetersizlik hissi insana tuhaf şeyler yaptıran hatta tuhaf şeyleri ihtiyaç olarak algılatabilen bir histi.
Çoğu insan aslında özlemini çektiği şeyin zenginliğindeymiş gibi davranıyordu...
Onlar peygamberin hakkı söylediğini ve dile getirdiği hususlarda insanların menfaatini gözettiğini ancak insanların anlayışlarındaki yetersizlik nedeniyle, [onlara] hakkı açıklayamadığını söylemektedirler. Bu inanca sahip olanlar filozoflardır. Onların üç meselede kesin olarak tekfir edilmeleri gerekir:
Bu meselelelerden ilki; cismanî haşri, cehennem azabını, mü'minlerin cennette, güzel gözlü huriler, çeşitli yiyecek, içecek ve elbiselerle nimetlenmesini inkâr etmeleridir.
İkincisi; Allah'ın cüziyyâtı ve yaratılmışları detaylı biçimde bilmediğini, külliyyâtı bildiğini söylemeleridir. Onlara göre cüz'iyyâtı semavi melekler bilmektedir.
Üçüncüsü ise âlemin kadim olduğunu, sebebin sebepliden önce gelmesinde olduğu gibi, yüce Allah'ın mertebe olarak âlemden önce geldiğini, aksi halde birbirine eşit iki varlığı kabul etmek gerekeceğini söylemeleridir. Bu kişilerin önüne Kur'ân âyetleri konulduğunda, insan zihninin aklî lezzetleri idrâk edemediğini ve bu nedenle de onlara hissî lezzetlerle örnek verildiğini savunurlar ki, bu apaçık küfürdür.
Yetersizlik hissi insana tuhaf şeyler yaptıran hatta tuhaf şeyleri ihtiyaç olarak algılatabilen bir histi. Çoğu insan aslında özlemini çektiği şeyin zenginliğindeymiş gibi davranıyordu.
Birinin eksikliğini hissetmek yetersizlik, değersizlik hissi yaratabilir insanda. Oysa aşk tam da böyle bir şeydir aslında. Onunla tamamlanıp onunla eksik kalmak gibi bir şeydir.
Çocuğun enerjisini yok eden tavırlar, gelişimin durdurulması anlamına gelir.
Duygusal enerjiyi ne söndürür?
Değersizlik, yetersizlik ve suçluluk hisleri.
Değersizlik hissiyle başa çıkmaya çalışan çocuk değer kazanma çabasıyla yılışıklık eder.
Yetersizlik hissinden kurtulmak için hırsa kapılır. Kendini ispat etmeye çalışır.
Suçluluk hissi taşıyan çocuk da kendisinde bir kusur olmadığını ispat etmek için didinir durur.
Zaman içinde değersizliği de yetersizliği de suçluluğu da kabul edip kendine güvenmeyen, aşağılık duygusu hisseden, bağımlı bir kişiliğe dönüşür.
Son yıllarda düşünme, hissetme veya davranış biçiminizi değiştirdiğimiz takdirde nirvanaya ulaşıvermeyi vaat eden bir alay terapistiyle, koçuyla, danışmanıyla ve kişisel gelişim yazarıyla tam bir mutluluk sektörü oluştu. Bu sektör bireyin çevresinin ve durumunun önemini hafife alarak “Mutluluk bir seçim!” iddiasında bulunuyor. Böylece bizi, mutlu olmak için doğru kararları almaktan kişisel olarak sorumlu tutuyor. Pek azımız mutlu olmayı “seçecek” konumda olduğumuzdan bu bir yetersizlik hissi yaratarak mutluluk sektörünün sunduğu hizmetlere daha fazla ihtiyaç duymamız gibi bir sonuç doğuruyor. Buradaki sorun sürekli mutlu olmamız değil, sürekli mutlu olmamız gerektiğini “sanarak” devamlı bizi daha mutlu edecek yeni fikir ve kavramların peşinden koşmamız. Anlık mutluluğu yakalasak bile ona alışıp daha fazlasını istemeye başlama hızımız inanılmaz.
Duygusal olarak olgunlaşmamış insanlar, bir çocuk masumiyetiyle değil takıntılı bir şekilde kendileriyle meşguldür. Kaygı ve güvensizlik hissi tarafından kontrol edilir. Herhangi bir kötülük, yetersizlik ya da sevgisizliğe maruz kalma korkusundan dolayı sürekli bir güvensizlik duygusuyla yaşarlar/savaşırlar...