Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“(...) çok güzel kızlar varmış ve Kant'ı da su gibi okuyorlarmış diye söylentiler çıkarıyorlar, doğru mu acaba? Onları ne yazık ki karşıdan karşıya geçerken ve vapurda bacak bacak üstüne atarken ve piyasa caddelerinde gözlerini ilerde bir noktaya dikmiş yürürken göremiyoruz, nerede saklanıyorlar dersin, bak ben ortadayım, onlarda kim bilir ne
MAL BEYANI 1- Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen 2- Gökyüzünde bir bulut 3- Bitlis'te beş minare 4- Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili 5- Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı 6- Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü 7- Palandökende bir palan, iki döken 8-
Reklam
Telefon çalıyor; bilinmeyen numara. Açıyorum, pardon numaranız çıkmadı, diyorum. - Hayır, diyor ses, çıktı! - Evet, diyorum sese, çıktı! Rahatlıyorum, demek ki bilinen numara, numara yok! - Sen misin? diye soruyor ses. - Benim, diyorum. Peki ya sen, sen misin? - Benim, diyor ses. Ortak bir yön bulmanın rahatlığına kavuşuyoruz; ikimiz de
186 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
'Günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü' Yazar, tam on iki günde yazdığı bu romanı “yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını” söyler... Severek okudum kah gülüp kah duygulandığım, benim için yeri apayrı kitap...
Şeker Portakalı
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022229,9bin okunma
Yaşadıklarıma inanamıyordum. İki yıl içinde yirmi senelik yol almıştım sanki. İhtiyarlamıştım, yaralanmıştım, iki çocuk kaybetmiş ve ölümün eşiğinden dönmüştüm. Âşık olduğum kocamı, gururumu korumak için boşamıştım ve henüz yirmi iki yaşındaydım...
Yirmi yıl sonra aynı şarkılar çalıyor. elli üç yıl öncesi çekilmiş bir film gösteriliyor. Yirmili yılların,ellili yılların,giysileri vitrinleri dolduruyor.Açlık,savaş,geri kalmışlık ve inanılmaz felaketlerle ilgili haberleri kitleler,masal dinler gibi dinliyor.İşte öylesi bir yaşam önümüzden geçip gidiyor.Sen kendi duvarlarının gerisine çekiliyorsun.O,kendi duvarlarının gerisine çekiliyor.Bir başka kentte.Bir başka ülkede.Herkes bir başka kentte.Herkes başka bir dili konuşuyor.Ya da anlamaya çalışıyor.Aynı dili konuşan iki kişi yok.
Reklam
CIA öngörülerinde, önümüzdeki yirmi yılda iki teknoloji öne çıkacak. * Birincisi; Tıptan iletişime, ekonomiden sosyal hayata girecek olan kendisi küçük marifetleri büyük NANO Teknolojisi. * İkincisi; BİYOTEKNOLOJİ. Tabii olana antipatiyle yaklaşan " öjenik uygarlık" anlayışı, biyoteknolojinin insan dahil bütün canlılara uygulanmasını savunmaktadır.(Gen Transferi ve Klonlama v.b.) * Bir başka anlatımıyla biyoteknoloji, nükleer teknolojiden daha tehlikelidir. * NİSA Suresi 119.Ayet şöye; " ALLAH'ın yarattıklarını kesinlikle değiştirecekler."
Sayfa 204Kitabı okudu
"Sevmesini bunlar biliyor. Susarak sevmesini. Erkek susar, kadın da. "Beni seviyor musun?"lar yok. "Daha mı az, daha mı çok?"lar yok. Maziden ve istikbalden şüpheler yok. Emniyet yüzde yüz. Fedakârlık bitirmiş. "Ben seninim, sen de benim." O kadar. "Sözlüyüm" diyorlar. Bitti. İki taraf da ölünceye kadar öteki için parçalanmayı göze alıyor. Sessiz. Aşk mektupları, sitemler, tehditler yok. Mutfakta bir tıkırtı İclal, Mustafa'nın çorbasını pişiriyor. Hep onu düşünüyor. Yirmi sene, elli sene hep onu düşünecek. Mustafa eşikte görünüyor. Sessiz. Dil dökmüyor. Dil olmayan yerde yalan olur mu? Onun bir İclal'i var. Dünya o. Mağrur, susuyor. Vazife saati. İclal daha çorbayı pişiriyor. Ne ciddiyet! Sevmesini bunlar biliyor. Bunlar olmasa dünya ne kadar tenha ve hazin olur..."
Ralph ile Zouga ürkek bir hayranlıkla bakıyorlardı deliğe. Zouga, «Eski zamanlarda madenlerde köle çocuklarını ya da Buşmenieri çalıştırdıklarını söylerler,» dedi. «Altın damarının orada olup olmadığını öğrenmemiz gerek. Ama hiçbir yetişkin...» Ralph sustu, baba oğul birbirlerinin yüzüne baktılar, sonra ikisi birden Jan Cheroot'a döndüler. «Asla!» dedi ufak tefek Hotento. «Ben yaşlı ve hasta bir insanım. Asla! Öldürseniz bile girmem oraya!» Ralph çantasında bir mum parçası buldu. Zouga atları bağlamak için kullandıkları üç kangal ipi birbirlerine ekledi. Jan Cheroot da onların bu hazırlıklarını idama mahkûm bir insanın darağaçının kurulmasına bakarmış gibi seyrediyordu. «Doğduğum günden bu yana geçen yirmi dokuz yıl içinde bana cesaretinden söz edersin,» diye Ralph kolunu Jan Cheroot'un omuzlarına atıp adamcağızı maden ağzına doğru sürükledi. «Belki de biraz abartmalı konuşmuşumdur.» Zouga yaşlı karaderilinin koltukaltlarından geçirdi ipi, beline de bir çanta bağladı. «Vahşilerle savaşan, fil ve aslan avlayan sen... bu küçücük delikten mi korkacaksın? İçerde ne olabilir ki? Bir iki yılan, biraz karanlık, birkaç hayalet... hepsi o kadar.» Jan Cheroot, «Belki de çok abartmalı konuşmuş olabilirim,» <liye kısık sesle fısıldadı. «Sen korkak mısın yoksa, Jan Cheroot?» «Evet!» diye Jan Cheroot başını salladı. «Korkağım elbette, burası da korkaklara göre bir yer değil.» Ralph, adamın oltaya takılmış bir balık gibi çırpınmasına aldırmadan yakaladığı gibi kuyuya indirdi.
-Aşk acısı acıların içinde en fasulyeden olanı... -Nasıl yani? -Sen anneni kaybettin mi? -Aman Allah korusun. -Değil mi? Allah korusun. Peki sana şöyle sorsaydım: Irmak seni hiç terk etti mi? Aman Allah korusun demezdin. -Hiç bir şey anlamıyorum. Fazla kaçırdın rakıyı... -Rakıyla alakası yok insanların hayatındaki insanları hep yanlış
Eylülde çıkacak olan kitaptan alıntıdır.
Reklam
Sydney Carton yaşlı adama " sözün gelişi bugün kalbinizin sesini dinleseydiniz ve bir ses size 'hiç kimsenin sevgisini kazanamadım.' deseydi. ' bugüne kadar boşuna yaşadım, hiç sevenim yok deseydi, o zaman geçen yetmiş sekiz yılın ağırlığı altında ezilirdiniz değil mi?" diye sordu "evet Sydney çok haklısın..." dedi bay Lorry. genç adam gözlerini aleve çevirerek dedi ki: "sormak istediğim bir şey var bay Lorry. çocukluğunuz size karanlıklar ardında kalmış gibi mi geliyor, yoksa annenizin saçlarınızı okşadığı günler size çok yakın mı?" - " yirmi yıl önce çocukluğumu hatırlamazdım ama şimdi aksine çok iyi hatırlıyorum, çünkü insanlar bir daire içindeler ve yaşadıkça başladıkları noktaya geri dönüyorlar. bu insanı sona yaklaştırmak için var olan bir his. Unutmuş olduğum yaşantılar tekrar canlanıyor gözümün önünde. Onları adeta yeniden yaşıyorum. annemi düşünüyorum o güzel kadını. oysa şimdi ben ondan daha yaşlıyım ve hayallerimin bahçesinde gezindiğim çocukluğumu şimdi dün gibi hatırlıyorum." Sydney sararmıştı " sizi çok iyi anlıyorum bay Lorry.
Sayfa 200
72 syf.
·
Puan vermedi
Albert Camus kitabı henüz yirmi iki yaşındayken yazmıştır. Kitap, daha çok öyküye benzeyen beş denemeden oluşuyor. Daha sonra yazacaklarının ana hatlarını oluşturan bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Camus'yü yazmaya yönelten düşünce kitapta geçen bir tümceden anlaşılıyor aslında. "Birdenbire anlar ki yarın da böyle olacaktır, öbür gün de, bütün öteki günler de. Bu çaresiz buluş ezer onu. İşte böyle düşünce öldürür insanı. Bunlara katlanamadığından öldürür insan kendini ya da, gençse, tümceler yapar bunlarla." diyor Camus. Yani "ölüm" yerine yazmayı seçiyor. "Düşüş" ve "Sürgün ve Krallık" adlı kitaplarıyla karşılaştırınca "tersi ve yüzü" çok daha hafif bir kitap.
Tersi ve Yüzü
Tersi ve YüzüAlbert Camus · Can Yayınları · 20195,4bin okunma
Ama bugün. ahlaki fesat yaşanmamasına rağmen kız ile annesi arasında birçok fark mevcut olup ana-kız birbirine yabancılaşmıştır. Aralarındaki on beş, yirmi, otuz senelik zaman farkı iki farklı insan tipi yaratmış, bambaşka bir topluma, apayrı bir tarihe, çok farklı bir kültüre, farklı bir dile, farklı bir bakış açısına ait iki ayrı insan meydana getirmiştir. aralarında ki bağ sadece nüfus cüzdanıyla sınırlıdır. Tek müşterek noktaları da aynı ev adresini kullanıyor olmalarıdır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.