Bir hareket oluşturup savaşmazsak ne olacak peki? Tristan ve Aza düzenlemeye tabi tutulmayan gözetim kapitalizminin bize neler yapacağını yeni yeni görmeye başladığımızı söylüyor. Mutlaka daha da sofistike ve istilacı bir hale geleceğini. Pek çok örnek verdiler bana. Sözgelimi "stil aktarımı" diye bir teknoloji mevcut. Bu teknolojiyi kullanarak, bir bilgisayara Van Gogh'un bir sürü tablosunu gösterdikten sonra önüne yeni bir manzara koyuyorsunuz ve bu manzarayı Van Gogh üslubunda yeniden üretebiliyor. Aza'nın söylediğine göre, "stil aktarımı"nın çok yakında bize karşı kullanılması mümkün: "Google bugün Gmail'inizin tamamını okuyarak sizin tarzınızı taklit eden bir model oluşturup bunu reklamcılara satabilir. Kullanıcı olarak sizin ne olup bittiğinden haberiniz bile olmaz", ama sizin tarzınızla yazılmış oldukları için fazlasıyla hoş ve ikna edici gelen e-postalar almaya başlarsınız. Daha da kötüsü, Aza'ya göre: "Gmail'inizin tamamına, çabuk ve olumlu cevap verdiğiniz e-postaların hepsine bakıp o tarzı öğrenebilirler. Size özgü bir ikna edicilik taşıyan tarzı öğrenebilirler yani. Bunun yasalara aykırı bir tarafı yok. Sizi buna karşı koruyan tek bir yasa bile yok. Mahremiyet ihlali mi bu? Verilerinizi satıyor değiller. Sizin nasıl çalıştığınızla ilgili -kendinize dair bildiklerinizden bile daha fazlasını içeren- asimetrik bir bilgiyi en yüksek teklifi verene satıyorlar, o kadar."
Çok bekledim, yine de senin suçun yok biliyorum. Mavi artık seni beklemeler yetmiyor biliyor musun? Senin suçun yok ama bende masumum Mavi.
O karanlık koridordan , kırmızı ışıklardan geçtim yine. Gözlerim o beyaz ışıkta kapandı yine bir kez daha. Yine döndüm mavi. Ama bu defa başka sanki. Bana neler yaptıklarını bilmiyorsun.Zihnim sıvılaşmış gibi ve ben senin hayaline, seni bekleyişlerime bile tutunamıyorum. En çok bu acıtıyor Mavi. Sen nerdesin? Bu denli seni beklememin bir anlamı olmalı değil mi? Sende beni bekliyor musun mesela?
Mavi nerdesin?
Korkuyorum.
Sen geldiğinde ya benden geriye bir şey kalmazsa? Ve bulamazsan beni diye, korkuyorum.
Şizofreni Dostları Derneği Başkanı Mesut Demirdoğan “Türkiye’de şizofreni hastalarının ‘ruh sağlığı yasası’ yok. Dünyada ruh sağlığı yasası olmayan birkaç ülkeden biriyiz.” diyor. Hasta yakını Şaduman Karahasanoğlu ise “Şizofreni hastalığı yanlış biliniyor, algılanıyor. İnsanın midesi hasta oluyor da beyni neden hasta olmasın?”
İstanbul
Hani The Mist bittiğinde ekrana kitlenir kalır ya insan, hani Canım Kardeşim’de ne diyeceğinizi bilemezsiniz, Hachi o tren istasyonunun karşısında beklerken boğazınız düğümlenir ya, Gece Yarısı Kütüphanesi de insana öyle vuruyor. Belki diyorum, binbir farklı zorlama, hatır gönül borçları nedeniyle zorla kendimi öldürmediğim tüm o zamanlarda,
“Aşk ve nefret özünde aynıdır. Kısa bir çizgi üzerindedir ilişkileri. Uçların arasında o kadar mesafe yoktur… Bir top iki ucu çukurlu bir yol üzerinde gidip gelir. Her defasında onu yerinden oynatmak büyük deneyimler ve düşünceler ister. Aşk ve nefret güçlüdür. Tutku ve bıkkınlık da öyle.”
Herkese selam değerli yazarımız @cemsalikis kalemiyle ortaya çıkan ‘külden kaleler’ kitabıyla geldim.
Kısacası konusu karakterimiz ipek’in geçmişi anlatıyor. Yani ipek’in eski sevgilisi vedi’yle 10 yıl sonraki yüzleşmelerini , birlikteyken,ayrıyken neler yaşadıklarını okuyoruz. Konusu aşk romanıymış gibi gelebilir ama değil daha çok psikolojik dram romanı.
Kitaba ilk başladığınız neler olduğunu anlamayacaksınız kafanız bile karışabilir ama bittiğin de her şey yerine oturuyor.
Ah canım İpek… kendimin ipekle ortak noktamız olduğunu düşünüyorum. Bu nokta da İlişkilerinin bitmesine rağmen çoğu şeyi hatırlaması ,unutmaması beni derinden etkileyen,yaralayan bir konu.
Yazarımız bana içimizin hep aydınlık olmasını söylemişti. Hepimizin hayatı hep aydınlık olsun . Karamsarlıklar yok denilecek kadar az olsun ve yazarımızın kaleminin devamını dilerim .
Külden KalelerCem Salık · Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık · 202214 okunma
Tanrı’nın hiçbir yarattığına eziyet etmeye hakkımız yok. Hayvanlara dilsiz diyoruz, doğru dilsizler, neler hissettiklerini söyleyemiyorlar; fakat konuşmamaları daha az acı çektikleri anlamına gelmiyor…
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları XIII.BaskıKitabı okudu
*****
Evet, hep onu öyledim. Açıkça ve net biçimde. Sen duyamamışsan suç bende değil. Duyabilirdin tabii ama duymayı istemedin.
Benim açımdan,bu, sağırlıktan da güvenli. Yönetmek istiyorum dedim hep. Ruhani atalarım gibi ama ben onlardan şanslıyım. Onların çabalarının meyveleri bana miras kalmış durumda. Büyük rüyayı gerçekleşmiş görmek de bana
Kitaplık düzenlemenin en iyi terapi yöntemlerinden biri olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Dokunulan her kitap ruhunuzu okşar.
Bir kitap düşünün kütüphanenizde 42 dile çevrilmiş ve 2020 yılında Goodreads’te Yılın En İyi Romanı seçilmiş bir kitap ve siz kütüphanenizde sizin tarafınızdan okunmayı bekliyor.
Kitaplığınızı düzenledikten sonra
Beni ümitlere salıp durma emine
İçimde var
Kanıveririm
Nasıl beceriyorsun bunları birden yapmaya
Ruhuma sahipsin ama yetmiyor
Beni köpek gibi kendine bağlayıp
Sürüyorsun.
Günlerce sevgisiz bırakıp
ÇÜRÜME
EMRE TİMUR
Bazen anlam acı verir,bazen de acıya anlam yüklenir ama her ikisi de ÇÜRÜTÜR.
Yazarın kalemi ile ilk kez tanıştım ve hayranlık ile okudum. Okurken düşünmek, sorgulamak, anlamak ve psikolojik yönümü epeyce zorladı. Sınırları olmayan bir yazar, kalemi çok güçlü ve etkileyici, beni çok fazla etkilediği doğrudur.
Kitabın
Ağlatı Yıllarında Aşk
Herkese Merhabalar...️
Sizlere severek ve hüzünlenerek okuduğum bir kitap ile geldim.
Yazarımızın kaleminden daha önce #katilimitanıyorum ve #tekbedendeüçyaşam kitaplarını okumuş onları da çok sevmiştim.
Bu kitabını da çok severek okudum.
Edina gözlerini açtığında bir hastane odasındadır.
Üstelik uzun zamandır da orada
Emil Michel Cioran, filozof, aforist ve denemecidir. Aslen Rumen dir ama Fransa da yaşamış ve Fransızca ya da hakimdir. Eserlerini hem Rumence, hem Fransızca yazmıştır. Kötümser bir yazar olarak onu yorumlamak doğru olacaktır. Aforizmalarında da, felsefi tarzında da bunu görmek mümkündür. Acı, çürüme ve nihilizm kitaplarında bol bol yer alır, bunu