“Mutluluk! Sen ne kadar zayıf, ne kadar cılız bir şeysin! Duvak, portakal çiçekleri, aşk... Bunlar güzel ama para nerede? Ey aşkın meşru ve temiz mutluluğu! Demek seni de satın almak gerek?”
Gelişmiş demokrasilerde birbirine karşıt olan fikirler, dünya görüşleri ve bunların parlamentodaki yansımaları ile kararlar şekillenir ve politikalar yontulur.
Bir kâğıdın yırtılmaması ve dik durması için bile farklı iki noktadan kuvvet uygulanması gerekirse, devletler gibi kolektif yapıların da dik durabilmeleri için farklı kuvvetlerce
"İnsanlar!" diyorum Hâfız,
ikiye ayrılır: Derdine dert katanlar, derdinden dert alanlar!
İnsan vardır âlem, insan vardır elem!
Kiminin varlığı üzer, kiminin yokluğu!
Güvendiğimiz dostlar bizi yarı yolda bıraktığında,
kaybımıza karşı çevremizde bizi destekleyecek ve teselli verecek bir geniş aile veya toplum bulamadığımızda varlığımızın sürekliliği yara alır.
Acımızı hissedecek birilerinin yokluğu, asıl darbeyi vurur.
Nihilizm çağında ruhumuz üşüyor.
Bu dünyada anası babası hayatta olmayanlar var, bir de hayatta olup da yanında olmayanlar, yanında olup da umurunda olmayanlar var. Hepsi ayrı yara. Ama o son yokluk, çok büyük bir yokluktur insan hayatında, doldurulması kabil
olmayan bir yokluk... Herkesin içine girmeye çekindiği metruk evleri düşün. Işığı yanmayan, hakkında efsaneler söylenmiş,