"Bazen kimilerinin kullanmış oldukları sözcükleri ve bizzat o kişileri yeniden yakalayabilmek mümkün olsa keşke diyesi geliyor insanın, bize tam olarak ne demek istemiş olduklarını sormak için... Ama giden gitmiş. O zamanlar onları anlayacak kadar eğitimli değilmişiz. Oysa merak ediyor insan, hani olur ya, şimdi fikir değiştirmişler midir acep diye? Ama artık iş işten geçmiş. Bitmiş... Kimse onlar hakkında hiçbir şey bilmiyor artık. Bu durumda gecenin içinde ki yolculuğunuzu tek başınıza sürdürmekten başka çare de kalmıyor. Gerçek yol arkadaşlarımızı yitirmişiz. Üstelik henüz iş işten geçmeden, doğru soruyu, esas soruyu da sormamışız onlara. Onların yanındayken bilememişiz. Yitik insan. Zaten her zaman geç kalmaz mıyız?.. Bütün bunlar artık beş para etmeyen son pişmanlıklardır..."
Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın… Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya… Kapıları sırlara açılan bir kent… Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar… Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı… Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu… Ölümün yok edemediği bir sevda… Yıllara
Evet, büyük, güzel, çok güzel bir şehirdi İstanbul. Uçurum kenarlarında bitmiş göz alıcı çiçekler gibi. İnsanı kendine çekiyor, sonra da uçuruma yuvarlanışına sadece bakıyordu.
Sülmen:
‘’Şeyhler mi? Şeyhler Allah yaptı diyor, toprak dere beylerin hakkıdır, diyor. Şeyhler, daha bu soyulmuş, bu ölmüş bitmiş halktan vergilerini topluyorlar. Yol parasını veremeyecek kadar fakir köylü bile şeyhe hissesini veriyor. Çoluğunun çocuğunun rızkını bile şeyhe veriyor. Bey, senin anlayacağın ,halk, aç aç kaldıkça şeyhe yaklaşıyor. Biraz daha çoğalsın ovada traktör, şeyhlerin tabaaları da çoğalacak. Traktör ne kadar çoksa, o kadar sefalet, sefalet ne kadar çoksa, o kadar şeyh müridi. Köylü, bu işlerin, son yıllarda şeyhini ihmal ettiğinden dolayı başına geldiğine inanıyor.’’
Doğuda İnanılmaz Şeyhler Gördüm / Yanan Ormanlarda Elli Gün