Büyük Harp başlarken, Türk Yurdunda (cilt 7, sahife 2510) Yusuf Akçora, “Yahya Kemal Beyefendiye” hitap ederek neşrettiği bir açık mektupda teklif ediyordu: “Birkaç arkadaşınızla beraber yeni bir edebî mektep kurmağa çalıştığınızı sizden ve bazı dostlarınızdan işittim. Nazariyelerinizi parça parça dinlediğimden zihnimde onları birbirine ekleyip ahenktar bir meslek haline getiremedim. Meselâ lisanı, edebiyatı Türkçeleştirmek, millîleştirmek, hayata, medeniyete bakışınızı garplılaştırmak, muasırlaştırmak istiyormuşsunuz. Bunu biz, Yurtçular da istiyoruz. Diğer taraftan “havza edebiyatı”, “nev yunanîlik”, “ritm meselesi” gibi mahiyetlerini hakkıyla anlayamadığım halde, bilmem neden, öteki maksadlarınıza pek de uygun gelmediğine zahib olduğum bediî nazariyeleriniz var. Bazı fikirlerinizin bazılarımıza böyle müphem, tezatlı, hattâ biraz garip görünmesinin başlıca sebeplerinden biri, hiç şüphe etmiyorum ki, nazariyelerinize muntazam, müteselsil ve mufassal bir surette muttali olmayışımızdır.” diyor ve mektebini izah etmesi için muhatabına Türk Yurdu’nun sahifelerini açıyordu. Fakat o gün bugün, yani tam yirmi dört seneden beri bu “havza edebiyatı” ve “nev Yunanîlik” nazariyelerinin ne olduğunu “muntazam, müteselsil ve mufassal bir surette” izah etmeyen Yahya Kemal, “Dergah” mecmuasında da olgun bir fikir sarahatiyle karşımıza çıkmamıştı (Ondan sonra bu “nev Yunanîlik” bahsinde ısrar etmemiş ve Türk şiirinde, iyi kötü bir hellenisme yapan tek şair Salih Zeki Aktay’dan başka hiç kimse görünmemiştir!)