Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Genel olarak ekonomimiz gelişmekte olan ülkelerin ekonomileriyle kıyaslandığında yüksek bir düzeyde değildir. Kurtuluştan önce Kampuçya yarı-sömürge ve yarı-feodal bir ülkeydi. Geri bir tarıma sahipti. Yoksul ve aşağı-orta köylüler tüm nüfusun %75'ini oluşturuyordu. Çok yoksuldular. Aynı şekilde emekçi halkın hayat düzeyi de çok düşüktü. Kurtuluş savaşı sırasında muazzam bir tahribat, yıkım ve hasar meydana geldi. Kurtuluştan sonra kendi gücümüze dayanarak ekonomimizi ve ülkemizi yeniden inşa etmeye ve halkımızın hayat düzeyini geliştirmeye çalışmak zorunda kaldık. Pirinç üretimi sorununu çözmek için geniş çapta güçleri seferber etmek zorunda kaldık. Bu sorunu esas olarak çözdük. 1976 yılında halkı beslemeye yetecek ve aynı zamanda biraz da ihraç edilecek kadar pirinç ürettik. 1977 yılında da pirinç üretimi halkı beslemeye yetti ve gene bir miktar ihraç edebildik. Kurtuluştan önce yeterince karnı doymayan yoksul ve aşağı orta köylü- ler ve tüm emekçiler şimdi artık yeterince beslenebiliyor. Bu yiyecek sorunu yüzyıllardır çözülememişti. Feodaller, toprak ağaları ve kapitalistler bu sorunu çözememişti. Sömürgecilik, yeni-sömürgecilik ve dış yardım da çözemedi. Ama biz çözdük. Bu sorun çözüldüğü içindir ki, köylük bölgelerdeki ve bütün ülkedeki halk bu rejimden son derece memnundur ve bu durum, halkın güçlerini daha kuv- vetli hale getirmiştir. Bu güçlerle ülkemizi sağlam temeller üzerine inşa edebiliriz. Bu aynı zamanda ülkemizi savunmak için daha güçlü kuvvetlere sahip olmamızı da mümkün kılmaktadır.
İnsan topluluklarının yüzyıllardır tecrit edilmiş halde yasaması, onlarda kırılması çok zor, şiddetli bir başına buyrukluk anlayışı geliştirmişti.
Sayfa 44 - Boğaziçi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Öylesine ters kurulmuş bir düzen, yüzyıllardır sürüp gidiyor ki dünyamızda.”
Siz, siz aynı hikayeyi aynı şekilde anlatıyorsunuz yüzyıllardır; ben beni anlattığınız ölü hikayelere sığamadım, ben beni anlattığınız ölü kelimelere sığamadım ve doğmak, uyanmak istedim, beni ölü sözcüklerinizle öldürmenizden bunaldım, beni öldürdüğünüz yerden doğdum.
Nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başlamıştım, içimde, kocaman bir boşluk... Yüzyıllardır kayıptım sanki, döne dolaşa her sokakta, her köşede, her kıpırtıda ve her seste kendimi arıyordum, kendimi onların gürültüsüne, rengine ve şekline bulaştırarak
Her şey olması gerektiği için oluyor.
Yüzyıllardır oynanmasına rağmen hiçbir seyirci sahneye fırlayıp Romeo'nun zehirli iksiri içmesine engel olmamıştır. Sonunda geminin batacağı bilindiği halde Titanic defalarca izlenmiştir. Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, Titanic batmalı, ama aşk her şeye rağmen yaşanmalı.
Reklam
Bu şehir yüzyıllardır erkektir ve kadınları sevmeyi bilmez.
Avrupa Devletlerinin Osmanlı imparatorluğu topraklarını paylaşmak için yüzyıllardır yürüttükleri Doğu Sorunu’nun (Şark Meselesi, Question d’Orient) çözüme ulaşmasını Atatürk anı defterine şöyle kaydetmişti: “Doğu sorunu halledilmiştir. Doğudaki azınlıkları korumak gibi ahmakça bir vesile ile Doğudaki çoğunlukları esaret altına almaktan ibaret olan ‘Doğu Sorunu.’ Cihan uygarlığına sorarım, bu mu uygarlık? Vahşiyane hareketlerde bulunanların, uygarlık, kişilik adına söz söylemeye yetkileri olabilir mi? Azınlıkları servet ve zenginlik içindeydi; kardeş gibi geçiniyorlardı. Bunları cani yapan kimdir? Tarih, ingiltere hükümetinin böyle gülünç bir girişime umut bağlamasını hayretle yazacaktır. Maskara bir kavmi Türkiye’yi istila ettirerek cihangir yapmak! Siyasi ve askeri bir aymazlık örneği!
Tanzimat Hareketini Tahlil
Osmanlı Devleti'nin yenileşme ihtiyacı vardı. Müesseselerin tazelenmesi gerekliydi. Ancak Tanzimat bir yenileşme değil, kökten değişmeyi getiriyordu. Üstelik de bu değişim devletin dayandığı sisteme uymuyordu. Osmanlı Devleti dinî esaslara dayalıydı. Irk ve soy ayrılığı güdülmezdi. Irk yok, ümmet vardı. Devletin asıl sahibi olarak yalnızca Türkler değil, bütün Müslümanlar görülüyordu. Tanzimat'la bu görüş terk edildi. Bir süre sonra da "Türkçülük" ve "Turancılık" hareketleri başladı. Irklar ayrıldı. Bu da zamanla Osmanlı Devleti hâkimiyeti altında yüzyıllardır barış içinde yaşanmış olan ırklara "bağımsızlık" fikrini aşıladı. Ve Osmanlı Devleti kısa bir süre sonra parçalanmaya başladı...
Sayfa 414 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okuyor
Öyle tebessümler vardır ki, yüzyıllardır yaşayan soylu bir ağaç gibi, gölgesiyle sıcaklığımızı emiverir, dallarıyla omuzlarımıza dokunur, meyveleriyle avucumuzu aydınlatır.
Reklam
"...yüzyıllardır hıçkırıkları yankılamış ve yüzü saç örgüleriyle örtülmüştü..."
Kadınlar yüzyıllardır, karşısındaki adamın yansımasını iki misli büyük gösteren, büyülü ve hoş bir ayna vazifesi görmüştür.
Matematiği anlamayınca yaptığım savunmam:
İşte. yüzyıllardır zavallı öğrencilerin iflahını kesen 'matematik' budur. Allah, kocaman bir yanılsama ve yalan üzeri ne kurulu bu tip sözde bilim dallarından yavrularımızı korusun. Âmin. Allah, "Ama matematik olmasaydı insanlar uzaya gidemezdi." diyen saf kardeşlerimize de akıl fikir versin. Onu biz de biliyoruz ulan. Biz bu hikayede başka bir şey anlatmaya çalışıyoruz. Mesela Ingiltere'nin Hindistan'ı sömürmek için yaptıklarına gönderme yapıyoruz. Ah ne acıdır; hikâyeyi anlattıktan sonra, bir de açıklamak zorunda kalmak! Olsun. Neymiş arkadaşlar ? Bu hikâyeden de anlıyoruz ki, bilim denen şeye körü körüne inanmak, hiç de bilimsel değilmiş.
Insan, kendini beğenmeden yaşayamaz. Kendini beğenirse, diğer insanlar onun hayatını cehenneme çevirmeğe çalışırlar. Bunun için, insan, hem kendini beğenmeli hem de beğenmemelidir. İngilizlerin afyonla birlikte dünya piyasasına sürmüş oldukları bu kurnazlık, yüzyıllardır insanlara hayatı zehir etmektedir.
Kabul edilemez olan şey bir insanın tanrı olması fikri değildi. Mısır kendi firavunlarına yüzyıllardır tapmıştı. Helenleşmiş doğunun her yanında en azından MÖ 5. yüzyıldan itibaren yöneticilere tanrı diye tapılmaktaydı. Büyük İskender bu geleneği Yunanistan'dan fethettiği ülkelere taşımıştı. Roma da ilahlaşmış kurucusu Romulus'a sahipti. Yalnızca tektanrılı Yahudiler tanrısal olan ile insan arasında çok belirgin bir ayrım yapmışlardı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.