Dünyada her şey birbirleriyle bağlantılı mıdır?
Bir plan kurmak,bu planı uygulamak planın gerçek olduğu anlamına gelir mi?
Ya yaşadığımız dünya tamamen bir komplo teorisinden ibaret ise?
Komplonun komplo olması için bir gize mi ihtiyaç vardır?
Umberto Eco'nun yazımı 8 yıl süren,ayrıntılı araştırma gerektiren, içinde bir çok kütüphaneye bedel
Paradoksların, vicdani muhakemelerin, acının, hüznün, sevincin, çığlığın ve en önemli meziyeti de sessizliğin dili olan bir kitabı ele aldığımız gerçeğiyle ile analizime girizgâh yapmak istiyorum.
Bulunduğu coğrafya dolayısıyla Emperyalist güçlerin her daim “sözde” özgürlük taşıdığı medeniyetin beşiği, Ortadoğu topraklarından; Afganistan’dan
Yaklaşık kırk beş gündür Akif' i okuma gayreti içerisindeyiz. Hakkında yazılan kitapların birinden diğerine seyahat ediyor ve tabi ki bu seyahati Safahat kaptanlığında yapmaya gayret ediyoruz. Bu gayreti açıklayacak pek çok cümle içerisinden; Sezai Karakoç' un Mehmed Akif kitabındaki, "Boşuna yaşamadın, boşuna savaşmadın ve boşuna
Tarihi kişilikler hakkında yorum yaparken nedense tek taraflı bir bakış açısı sergilenir. Ya hep iyidir ya da hep kötüdür. Ortası yok. Savunulan kişi ya da kişilerin yanlışlarına gözler kapalıdır. Antipati beslenenlerin ise her yaptığı göze batar.
Ancak pek çok kimsenin aklına söz konusu kişi ya da kişileri içinde bulunduğu dönemin
Son 40-50 sayfaya kadar çok güzel ilerleyen bir kitaptı. Toplumsal ve çevresel sorunlarımızı çok basit, gündelik, sade dille anlatıldığı bir hikaye. Akıcılığı oldukça mevcut. Sayfaları atlarken farkedemedim bile.
Spoiler içerebilir. Olaylar bazı kısımlarda çok fazla hızlı ilerlediğini ve gerçeklik payını yitirdiğini düşünüyorum. Buna da son 40-50 sayfada daha da kanaat getirdim. Zira Feritin birden Oya’ya aşık olup, akademik kariyerini bırakıp Tepeköy kararı. Bilemiyorum güzel bir hikayeydi ama sonlara doğru iyice Türk dizisi havası vermeye başladı. Hele o son neydi öyle?
Birinci Gün:
Pencere kenarındayım. Gözyaşları yavaş yavaş akıyor yüzümden. Elimle siliyorum, neden ağladığımı bilmeden. Etrafa göz atıyorum. Kimi on kimi on beş katlı apartmanlar var, sokaklar geniş, gökyüzü aydınlık ve masmavi. Uzun yıllar oturduğumuz yer burası. Ama çaprazdaki binanın rengi kırmızı değil miydi, şimdi neden gri ve beyaza
Zafer Ekin Karabay, ardında ''Bütün Mesele Neydi?'' isimli bir intihar mektubu bırakır. Bu mektupta söyledikleri dikkat çekicidir.
"hani, ‘hayatın neresinden dönülse kardır’ dizesi var ya Nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden döneceğimi çoktan belirlemiştim. Nilgün Marmara’nın 29 yaşında, S. Plath’in şubat ayında intihar etmesi, benim de 29. yaşımın 29 şubatında intihar etmemi gerektirmezdi. ama madem ki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 şubatını seçtim. bu yüzden ‘şubatta saklambaç’a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim. ne var ki, kitabımı bir türlü bastıramadım (o kitabı görmeden ölmek bana nasıl acı veriyor bilemezsiniz). Ama şimdi yaşamımın bu ayrım noktasında hiçbir yerde huzur bulamadığıma göre bu tarihi bekleyecek gücüm de kalmadı. Hem Zebercet de belirlediği tarihten önce intihar etmemiş miydi? (Kimbilir belki kendimle barışabilseydim...)
Zaferin şekli yoktu ki. En büyük zafer vicdan rahatlığı değil miydi? Peki ya vicdanları küf tutanlar... Onların zaferi neydi? Vicdansız bir zafer ne olabilirdi?!
Zaferin şekli yoktu ki. En büyük zafer vicdan rahatlığı değil miydi ? Peki ya vicdanları küf tutanlar...
Onların zaferi neydi ? Vicdansız bir zafer ne olabilirdi ??
Zarifçe İlim
Yine en sona ben kaldım özür dilerim hepinizden
İyi hissettim mi?
Okurken çok fazla şeyle yüzleştim...
Aslında depresyonda olduğumu ve bunun sadece okuyarak düzelmeyecek boyutta olduğunu farkettim...
Aslında bunu çok önceden farketmiştim