1- Küfrü ve câhiliyeti çok iyi tanımalı, tetkik etmeli
2- İslâmı çok iyi bilmeli
3- Dış görünüşe ve yaldızlı şekillere aldanmamalı
4- Kabiliyetli ve kuvvetli olmalı
5- Küfre ve küfür ordularına karşı bütün güçleriyle, bütün imkanlarıyla karşı koymalı
6- Teknolijinin ortaya koyduğu her türlü silâh ve harp tekniklerini takip etmeli ve bu sahayı boş bırakmamalı
7- Küfre karşı, demire demirle, rüzgara fırtına ile karşılık vermeli
8- İslâm rûhunu bilmeli, şeriat'ın sınırlarına vâkıf olmalı
9- Tabii enerjileri, yeraltı ve yerüstü servetlerini kullanabilecek zekâ, kâbiliyet, dinamizm ve metânet gibi hasletlere sahip olmalı
10- Din ve ahlâk yönünden halka mükemmel bir misâl olmalı
Dünyada davranışlarımızın kendimizi ve diğerlerini nasıl etkilediğini kavrayabiliriz. Ahlaklı olmanın neyi ifade ettiğini ve ahlak ile hayata saygıyı yaptığımız her işe katmanın ne kadar gerekli olduğunu görebiliriz. Bizi tıpkı bizim onu değiştirdiğimiz gibi değiştiren çevremize yakından bağlı olduğumuzu keşfedebiliriz. Yapay zekâ şu an sürmekte olan bir keşif yolculuğudur. Belki de bize bu uzun ve zorlu yolda yürürken daha iyi insanlar olmayı öğretebilir.
Kâinatta her ne varsa, spesifik bir algoritması ve dolayısıyla da matematiği vardır. Bu spesifik matematik ve algoritma tamamıyla çözülüp anlaşılabildiğinde, her şeyle iletişime geçebilmek ve her şeyi yönetebilmek mümkün olacak gibi görünmektedir. Bilim, teknoloji, mantıkla matematiğin evliliğinden doğan yapay zekâ ve insan zekâsi, bu baş döndürücü ivme ile ilerlemelerini devam ettirir ve evrensel ahlak ve etik kaideleri de göz ardı edilmediğinde "ben'"den ziyade 'sen" prensibini ana düstur kabul ettiği takdirde, hayata katkı adına cihanşümul müreffeh günler yakındır. Olması gereken de zaten budur. Aksi takdirde felaket ve insanlığın sonu ya da ne olacağını, nasıl bir canlı türünün ortaya çıkacağını henüz tamamen kestiremediğimiz, hatta düşünmek bile istemediğimiz ve ürktüğümüz " insan 3.0"'ların hegemonyası kaçınılmazdır.
Çünkü başka nedenlerin yanı sıra, "ciddilik" genellikle, ağırkanlı insanların sandıkları gibi, bilgeliğin açık seçik bir belirtisi değildir: Zekâ gülmeyi bilmelidir...
"Hangi ünlü aileden, soydan bahsediyorsun?" dedi. Ünlü aileymiş! Dedemizi toprak sahipleri kırbaçlar, en küçük rütbelisi de dâhil, her devlet memuru onun yüzüne yumruğunu indirirdi. Dedemiz babamızı döver, babam da bana ve sana dayak atardı. Bu ünlü soy sana bana ne verdi? Hangi kanı, hangi sinir yapısını miras olarak aldık? Bak işte, sen üç yıldan beri bir diyaçok gibi düşünüp duruyorsun, her türlü saçmalığı konuşuyorsun ve işte yazdığın şeye bak: Bir uşağın sayıklamaları! Ya ben! Ya ben! Dön bir de bana bak... Ne bir çeviklik, ne bir cesaret, ne güçlü bir irade; her adımımı atarken sanki beni bunun için kırbaçlayacaklarmış gibi korkuyorum. Zeka ve ahlak olarak benimle kıyaslanamayacak derecede düşük düzeydeki boş insanların, aptalların, sığırların önünde mahcubiyet duyup eziliyorum. Kapıcılardan, evlerin güvenlik görevlilerinden, zabıtalardan, jandarmalardan korkuyorum, herkesten korkuyorum. Çünkü korkutulmuş, ezilmiş bir anneden doğdum, çocukluğumdan beri dövülmüş ve korkutulmuş biriyim... İkimiz de eğer çocuk sahibi olmazsak çok iyi bir şey yapmış oluruz. Ah, tanrım, bu ünlü tüccar ailesi bizimle birlikte son bulsun, ne olur!"
Öyle ki seküler tabloda insanın bir geyikten, sinekten ve hatta bakteriden daha değerli olduğunu iddia etmek ve insana özel bir yer ayırmak, ancak keyfi bir türcülükten ibarettir. Objektif bir değere sahip olduğunu göstermek için insanın zeka gibi diğer canlılardan üstün olduğu yanlar öne sürülecekse şayet, kedigillerin çok daha hızlı ve atik olmaları, köpeklerin sadakatli olmaları ya da tardigratların yaşam koşullarına çok daha dayanıklı olmaları gibi, çok sayıda canlının da insandan üstün özelliklere sahip olduğu unutulmamalıdır. İnsanın yüksek zekasının ve refleksif bilincinin olması elbette ahlaklı eylem için şart olan niteliklerdir ancak insanın sırf bu niteliklere sahip olması, onun objektif ahlaka ve değere sahip olduğunu ispat etmemektedir.