Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “ Şakadan da olsa yalan söylemeye yanaşmayan kimse için cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim” [Kaynak: Ebû Davûd, Edeb 7; Tirmizi, Birr 158…]
Kabul edilen tasarıya göre şimdi, yapılacak bir şey daha kalıyordu: Türkiye Cumhuriyetine bir reisicumhur seçmek. O da yapıldı. 15 daki­ka sonra sonuçlar belli olmuştu: 159 kişi oya katılmış ve 158 oyla Gazi Mustafa Kemal oybirliğiyle Türkiye Reisicumhurluğuna seçilmişti.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Yûsuf bin Mûsâ el-Kattân, dedi ki: İmâm Ahmed Rahimehullâh, şöyle demiştir: Allâhu Teâlâ, yedi kat göğün üstünde, Arşı'nın üzerinde, yarattıklarından ayrı olarak bulunur. Kudreti ve ilmi ise her yerdedir. Dedi ki: "Evet, O Arşı'nın üzerindedir ve hiçbir şey O'nun ilminin dışında olamaz." (İbnu Batta, el- İbâne, 7/158, no: 115; Lâlekâ'î, Şerhu Usûli İ'tikâdi Ehl'is Sunne, 3/445, no: 674) Selefi Salihinin bu meseleye yaklaşımı bu şekildedir.
"Sinan Paşa, şöyle bir uydurma suç düzen- ledi: Güya Ferhat Paşa'ya Tuna kıyılarında bazı feryatçılar gelmişler ve 'çoluk çocuğumuz kâfire esir olduğundan gayri, meclislerinde ka- dınlarımıza ve kızlarımıza kadeh sürdürürler! Namus ve İslâm gayreti kanı? Demişler. Bunun üzerine öfkesinden köpüren Paşanın cevabı şöyle olmuş: 'Ya siz onların avretlerin ve kızların esir ettiğiniz hoşça mıydı?' Bu suçlamaya göre Ferhat Paşa'nın kâfir olduğuna ve öldürülmesine fetva çıkarılmak gerekiyordu."(Peçevi, 2. c. 158. s.)
Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif mikdarlar, şişelerin garib bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan mikdar kadar yalnız o mikdar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl birşey var mı? Asa-yı Musa - 158
Sayfa 158Kitabı okudu
1950 yılında, Şehir Tiyatroları'nın kendisinden istenen bir tiyatro çevirisini almak üzere Ankara'ya gider Orhan Veli. Burada o meşhur 'çukura düşme' hikâyesi vuku bulur. Füruzan Hanım'ın aktardığına göre, Orhan Veli Ankara'da çukura düşüp yaralanır fakat sağ salim İstanbul'a döner. Eve döndüğünde kız kardeşine yaralı hâldeki dizini açıp gösterir. Füruzan şaşkınlıkla çığlık atar, Orhan Veli'nin cevabı ise "Sakin ol, bir şeyim yok. Az daha gazetede Orhan Veli çukura düşüp ölmüş diye okuyacaktınız" olur. Bu diyalogtan kısa bir süre sonra Orhan Veli, Haluk Oral'dan adının Muzaffer Gençay olduğunu öğrendiğimiz bir arkadaşının evinden fenalaşır. Apar topar Cerrahpaşa Hastanesi'ne kaldırılır. Yapılan müdahalede beyin kanaması geçirdiği anlaşılır ve aynı gün saat 22.55'te hayata gözlerini yumar.
Sayfa 33
Reklam
Georg Büchner’in Lenz’i:
Gayet aklıbaşında görünüyor, insanlarla konuşuyordu; her şeyi ötekilerin yaptığı gibi yapıyordu, ama içinde iğrenç bir boşluk vardı, artık hiçbir kaygı duymuyordu, hiçbir arzu; varoluşu zorunlu bir yüktü ona. — -- Öylesine yaşayıp gitti. (Werke und Briefe, Münchner Ausgabe (Herausge. Pörnbacher et al.), dtv, 1988, S.158)
Kaynak materyalin mesajları destekleyen görsellerle zenginleştirilmesi doğrudur ve yararlıdır. Ancak, bu görsellerin ilgili olması, dikkat çekmesi fakat konuya olan ilgiyi dağıtmaması, kolay takip edilmesi, çok uzun yazılar ve çok sayıda alt alta maddeler içermemesi gerekir. S:158
De ki: “Ey insanlar! Gerçekten ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın hepinize gönderdiği elçisiyim. O’ndan başka tanrı yoktur. O hayat verir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmî peygamber olan resulüne -ki o Allah’a ve O’nun sözlerine inanır- iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” | A'râf 158
"Sadece düşündüğünü söyleyen ve söylediğini de yapan bir adamdı." (Sayfa 158) " Size daha önce de söylediğim gibi, en önemlisi sabır göstermek. Umudu yitirmeden, düğümlerin tek tek çözülmesi gerek. Gerçi durum umutsuz gibi görünebilir, ama er ya da geç kaçmış ilmeği bulmamız gerekiyor. Zifiri karanlıktayken, gözlerin karanlığa alışana dek oturup beklemekten başka yapabileceğin bir şey yoktur." (Sayfa 331) "Sanki, böyle yazmakla, dağılan yaşamımın parçalarını birbirine bağlıyordum." (Sayfa 331) "Lütfen hep yaptığımız gibi olayları gereğinden fazla ciddiye alıp kara kara düşünmeyin. Bizler, yani hem normal olan, hem de normal olmayan insanlar, kusurlu bir dünyada yaşayan kusurlu kişileriz. Banka hesaplarının mekanik doğruluğu ile yaşamıyoruz ya da çizgilerimiz ve açılarımız iletiki ve cetvelle ölçülür cinsten değil. Haklı değil miyim?" (Sayfa 344) "Olaylar doğal akışına bırakıldığında, zaten gitmeleri gereken yere giderler. ne kadar çabalarsanız çabalayın, insanlar kırılmaları gereken zaman geldiğinde kırılacaklar. Hayat böyle. Belki size kürsüden vaaz veriyor gibi görünebilirim, ama sizin de böyle yaşamayı öğrenmenizin zamanı gelmiş demektir. Yaşamı istediğiniz biçime sokmak için çok çaba sarf ediyorsunuz. Eğer bir akıl hastenesine düşmek istemiyorsanız, yüreğinizi biraz daha açmanız ve kendinizi olayların akışına bırakmanız gerekli." (Sayfa 345)
Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Devam Eden Hun Akınları
Chi-yü'nün de oğlu Chün-ch'en (MÖ 160-126)'ın saltanatının ilk yirmi yılında Hun üstünlüğü sürüyordu. Ancak, onun ve diğer devlet adamlarının başarısız idaresi ülkedeki huzuru sarsmaya başladı. MÖ 160 yılında onun ölümü üzerine oğlu Chün-ch'en hükümdar oldu. O da Çin' e karşı aynı politikayı devam ettirdi. MÖ 158 yılında Cün-ch'en Şanyü otuz bin kişilik bir süvari birliğini Shang kumandanlığını işgal etmesi için gönderdi. Bundan başka 30 bin kişilik bir Hun ordusu da Yün-chung'a saldırmıştı. Dağların yükseklerindeki işaret ateşleri başkent Ch'ang-an'a kadar ulaşmıştı. Eskiden Çin' de, düşman kuvvetleri yaklaştığında işaret ateşleri yakılırdı. Çok düşman gelmesi çok ateş yakılması demekti. Çok ateş yakılması ve bunların başkente ulaşması Hunların arka arkaya büyük ordularla seferler düzenlediğinin belirtisidir. Bu seferler neticesinde tahta geçen her şanyünün Çin' e akınlar yapmak suretiyle eski hakimane politikayı sürdürmek niyetinde olduğunu gösteriyordu. Uzun süren akınlar, Çin'deki Han hanedanı imparatoru Wen'ı, Hoch'in anlaşmasını değiştirmeye sevk etti. Her iki ülke arasındaki sınırlarda bulunan pazarlarda Hunlarla ticaret yapılmasına izin verdi. Diğer taraftan bir prensesi Hun hükümdarı ile evlenmesi için onlara yollamış; Hunlara yıllık verilen verginin miktarını bin altına çıkarmıştı.
FİKİR ve VATAN...
"Vatan diye bildiğim fikrimin coğrafyası, Fikir yoksa vatan ne kuru toprak parçası!.."
Salih Mirzabeyoğlu
Salih Mirzabeyoğlu
,
Kayan Yıldız Sırrı
Kayan Yıldız Sırrı
Sh 158 - İBDA Yayınları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.