Gerçekten de bir demokrasiydik artık. Lider yalan söyleyerek yönettiğini sanıyor, halk uyduğu bütün kanunların kendi iyiliği için konduğuna inanıyor, ülkede ki tek yayın organı olan radyonun spikeri de her şeyi görüyor, ancak deli taklidi yapıyordu.
Şimdi konuşmuyorum, seneler sonra da konuşmayacağım.
Hiçbir zaman karşılarına geçip intikam almayacağım.
Düştüklerinde iyi olmuş bile demeyeceğim.
Benim kelimelerim sesimden çıkıp kimseye çarpmayacak.
Keşke bunun anlamını biraz olsun bilseydiniz.
Bir insanı anlamak için onu sevmek gerekir. Peki ama sevmek için ne gerekir? İşte tam bu noktada nedensizliğin arsız kuşları üzerinize pisler. Ciddiyim, bir de bakmışsınız, seviyorsunuz. Biri çıkar karşınıza, balkon yıkamanın çok güzel bir şey olduğunu söyler, seversiniz. Bir başkası çıkar, çocukluğundan beri bir gülümsemenin dudaklardan, yüzden nasıl silindiğini takip ettiğini söyler, seversiniz. Bütün çocukların okuldan koşarak çıktığını fark edip etmediğini sorduğunuzda, "evet, üstelik kışın, paltolarını giymeden yalnızca kapşonlarını başlarına geçirip öyle koşarlar." yanıtını veren genç bir kadını, güzel domates kesen orta yaşlı bir adamı, Oktay Rıfat'ın "bir uykuda" şiirini çok seven birini, ispirto ocağını cezvesini ve fincanını yanından ayırmayan bir kahve tiryakisini, kızının saçlarını tarayan bir babayı, "bal kavanozu" diyemeyip "bal kavanözü" diyen bir anneyi, herkesi herkesi sevebilirsiniz. İnsan sevilecek bir canlıdır. Gezegenimizdeki en güzel şeydir. Yattığım yerden biliyorum bunu.
Arkadaşlarım bana sık sık insanlar hakkında önyargılı olduğumu söyler. Ben de onlara;
‘Ben, o önyargı dediğiniz şeyleri kaç yılda kazandım, biliyor musunuz?’ derim.
Kader düzelebilir; fakat ahmak her zaman ahmaktır ve ruhsuz bir hödük sonsuza dek ruhsuz bir hödük olarak kalır, isterse cennette çevresini huriler sarsın.
"En büyük mutluluk, kişiliktir."