Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Burhan Kuyumcu

Burhan Kuyumcu
@BurhanKuyumcu
4 okur puanı
Ekim 2023 tarihinde katıldı
Orospu çocuğu kan kardeşim Kinyas gitti. Yok oldu. Buharlaştı. Geçen hafta bugün, Hilton’da komi bir zarf getirdi. Üstünde bir şey yazmayan. Açtım. Önce ufak bir kâğıt. “Gidiyorum.” Kinyas uzun mesajları ve kelime harcamayı sevmediği için, ilk sözcük asıl yapacağı hareketi anlatıyordu. Gerisindeki kâğıtlarsa son yazdıkları. Benimle ilgili düşünceleri, tahminleri.
Reklam
Beni kıyamet kopmasıyla alkolsüz kalmam arasında seçim yapmak zorunda bıraksalar, dünya yıkılsa umrumda olmayacağını, ama alkolümden vazgeçmiyeceğimi haykırırdım.
Hayatta olma bilinci kendini daha güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, ölümün varlığı da öyle. ” yaşamın anlamı ” gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda. Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen , sizi toprağa doğru çeken.Zaman’ ın korkunç ağırlığını duymamak için , durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle ? Şarapla , şiirle ya da erdemle , nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun .
Sinesinde barındırdığı bölünme ve çelişkilerdir bir yaşamı zenginlikle donatan, gelişip serpilmesini sağlayan. esrikliğin ne olduğunu bilmedikten sonra mantıkmış, aklı başındalıkmış ne anlam taşırdı? 'ölüm' arkasında dikilmese tek başına duyularca sağlanan hazzın ne değeri olurdu? karşı cinsler arasındaki ezeli düşmanlık olmasa, sevginin yüzüne kim bakardı.?
Reklam
Sonuçta hepimiz, hayatta kalanların çocukları değil miydik? Savaşlar, depremler, kuraklıklar, katliamlar, salgınlar, işgaller, kavgalar ve felaketlerden sağ çıkanların çocukları... Dolandırıcıların, hırsızların, katillerin, yalancıların, muhbirlerin, hainlerin, batan bir gemiden ilk kaçanların ve de başkalarının ellerindeki cansimitlerini söküp alanların çocukları... Sağ kalmayı bilmiş olanların... Sağ kalmak için her şeyi, ama her şeyi göze almış olanların... Bugün hayattaysak eğer, soyağacımızdan birileri “Ya o ya ben!” dediği için değil miydi? Belki de kötülüğün ağır basması bile değildi bu. Doğal olandı... Sadece bize çirkin geliyordu, o kadar... Ama doğada çirkinlik diye bir şey yoktu... Güzellik de... Gökkuşağı sadece gökkuşağıydı ve hiçbir doğa bilimleri kitabında altından geçilebileceğine ilişkin bir bilgi yoktu. Sonuçta, beni de bu hayata iki ceset taşıdı: Biri yaşama, diğeri yaşatma isteği... Birini babam, diğerini annem istedi... Ve yaşadım ben de... Başka çarem var mıydı? Mutlaka... Ama kim bilir, belki de hayat fiziği böyle işliyor ve bir yerlerde şöyle yazıyordur: Hayat Fiziğine Giriş: Her doğum, en az iki ölüm eder. Biri yaşamak, diğeri yaşatmak isteğine bağlı, iki ölüm
İşlediğim bütün suçlar için kendimi bağışlıyorum. Bunu insanlık adına yapıyorum. İnsan olmanın ne anlama geldiğini biliyorum; zayıflığını ve gücünü biliyorum. Bu bilgi yüzünden hem acı çekiyor hem de mest oluyorum. Elime Tanrı olma fırsatı geçse reddederim. Yıldız olma fırsatı geçse red­dederim. Hayatın sunduğu en büyük fırsat insan olmaktır. Bü­tün evreni kucaklar. Ölüm bilgisini kapsar, ki Tanrı’nın bile key­fini süremediği bir şeydir bu.
“Kendi eğlencemi, tatminimi, zarafetimi ve hayranlık duyabileceğim birilerini başka yerlerde aramak zorunda kaldım. Birbirlerine benzer biçimde damgalanmış insan sürüsünün içinde münferit bir deli ya da aziz bulmak hâlâ mümkün. Ben yığınla buldum ama size sadece birkaçından söz edeceğim.”
güneşe filan benzemez benim sevdiğimin gözleri; dudaklarının rengi hiç kalır mercan kızılı yanında; kar beyazsa eğer, boz renk olmalı onun göğüsleri; tel tel denirse saçlara, kara teller biter başında. nice güller gördüm ben, pembeli, allı beyazlı; ama onun yanaklarında eser yok bence bunlardan. bildiğim kokuların çoğu herhalde daha hoş olmalı, sevdiğime yaklaştığımda, yüzüme vuran soluğundan. bayılırım dinlemeye o konuşurken ama, bilirim, çok daha güzel gelir aslında müziğin sesi kulağa. doğrusu tanrıçalar nasıl yürür, görmüş değilim; ama sevdiğim yürürken basbayağı basıyor toprağa. yine de, tanrı hakkı için, çok güzel o, bana kalırsa, olmayacak yakıştırmalarla donanan kadınlara kıyasla.
Onun ölümüyle son tutunduğum dal da kopmuş gibi büsbütün boşlukta kaldım.Kaybettiğim şey benim için o kadar büyüktü ki ilk önceleri bunu bir türlü anlayamadım. Ne de hayatımdaki neticesini ölçebildim. Sade içimde simsiyah ve çok ağır bir şeyle dolaştım durdum. Sonra bu haraplığa daha baska bir duygu, bir cesit kurtuluş duygusu karıştı. Artık o bir daha ölemezdi, hatta hastalanamazdı da. Orada zihnimin bir köşesinde olduğu gibi kalacak.Hayatımda birçok şeyler daha beni korkutabilir, başıma türlü felaketler gelebilirdi. Fakat en müthişi, onu kaybetmek ihtimali ve bunun korkusu artık yoktu.
Reklam
Çok düşünen ve uygulamalı düşünen, kendi maceralarını kolayca unutur, ama başından geçenlerin çağrıştırdığı düşünceleri hiç unutmaz. Biri kendi düşüncesine bağlı kalır; çünkü ona kendi kendine ulaşmış olduğunu sanır. Öteki ise, onu zahmetle öğrendiği ve onu anlamış olmakla övündüğü için bağlıdır düşüncesine. Sonuç olarak, her ikisi de kendini beğenmişlik...
Ben mutlak nitelikteki ilk israfın sebebiyim, kendimi esrikliğe kaptırmışım, dünyadan akıllı bir biçimde yararlanabilme yeteneğim yok; ve adına toplum denilen maskeli baloda boy gösterebilirim, ama gelmeyebilirim de; engeli çıkmış biri gibi, ya da kendine maske yapmayı unutmuş, ihmali yüzünden kostümünü artık bulamayan ve bundan ötürü de günün birinde artık davet edilmeyen biri gibi
Ama kalıcı nitelikteki dağınık monologlar, geceleri ve yalnızken oluşur, çünkü insanoğlu karanlık bir yaratıktır, yalnızca karanlıklarda kendi kendisinin efendisidir ve gün ışığında yeniden köleliğine döner.
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.