Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hazan

Hazan
@Hazanvekitap
İyi bir insan olmak mı istersiniz, tam bir insan olmak mı?
Carl Gustav Jung
Carl Gustav Jung
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
Reklam
Bütün bu varlıkları ve yüzlerini birbirleriyle binlerce değişik ilişki içinde gördü, her biri başkalarına yardım elini uzatıyor, başkalarını seviyor, başkalarından nefret ediyor, başkalarını yok ediyor, onları yeniden doğuruyordu; her biri ölümü istiyordu, HER BİRİ GEÇİCİ OLMANIN TUTKUYLA KARIŞIK ACILI BİR İTİRAFIYDI, ama yine de hiçbir ölmüyor, hepsi yalnızca değişiyor, sürekli yeniden doğuruluyor, sürekli yeni bir yüzle donanıyor, ama bir yüzle ötekisi arasında zaman denilen şey yer almıyordu..
Sayfa 146Kitabı okudu
Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kendimi senin yanında güçlü hissetmiştim. Denenmemiş gücün kaç kırat çektiğini kim bilebilir? Çocukmuşum…. Öğrendim.
Yara sıcakken duymamıştı acıyı. Gerçek acı zamanla başlayacaktı.
Reklam
Şimdi ey bezirgan, suçu suçluya ödetmeli masuma değil. Bu yüzden ben bir isimden ibaret kalsam bile, bir isim bile kalmasa benden geriye. Sen o ismi unutma. Unutmak affetmektir. Aşkın olduğu yerde açılmaz affın kapıları. Oysa kalbim tanık sen beni affettin.
Bir kahinin ya da tanrılardan haber getiren birinin sözleri değil bunlar. Çocuklara söylediğiniz türden sözler. Bir kabusun ardından yeniden uyusunlar diye sallarken, küçük kesiklerine pansuman yapar, sokan şeyin acısını yarıştırırken kızlarımıza söylediğini duyduğum sözler. Parmaklarımın altında cildi, kendi cildim kadar tanıdık. Gece havasındaki sıcak nefesini dinliyorum ve her nasılsa ferahlıyorum. Canımızın yanmayacağını söylemiyor. Korkmadığımız kastetmiyor. Söylediği sadece şu: Buradayız. Gelgitte yüzmek, yeryüzünde yürümek ve ayaklarına değdiğini hissetmek böyle bir şey. Yaşamak böyle bir şey.
Ne kadar şanslı olduğumu biliyorum, şansımın fazlalığından sarhoş gibiyim, her tarafımdan şans akıyor, şansla sarhoşum. Karanlıkta bazen hayatımın kırılganlığından, incecik nefesinden ötürü dehşete düşmüş olarak uyanıyorum. Yanımda, kocamın nabzı boynunda atıyor, yataklarındaki çocuklarımın cildi en küçük sıyrığı bile gösteriyor. Bir esinti onları devirebilir ve dünya esintiden büyük şeylerle dolu, felaketler ve hastalıklarla, canavarlar ve binbir çeşit acıyla. Nefesim boğazımda çırpınıyor. Böyle bir yazgının yükü altında nasıl yaşayabilirim?
Sonradan bulduğun bir şeyi yitirmek, her zaman daha zordur.
Reklam
Bir kış sabretmişsin de tam çiçek açacakken dolu vurmuş gibi oluyor bazen hayat.
Dilerim hayat bize adil davranmadığında biz kendimize adil davranırız. Çünkü elimizde olmayan onca şeye rağmen, kendimize nasıl davranacağımız kendi elimizde. Bizim elimizde acıyan yerlerimize nasıl bakacağımız. Dilerim ki, acımız geçene, dinene kadar, acele etmeden, her şeyin bir zamanı olduğuna güvenerek kendimize destek olur, iyi bakarız bundan böyle.. Şefkatle
İnsan hariç başka hiçbir canlı acı çektiğinde kendine kızmaz, korktuğu için kendini aşağılamaz, bir şey yolunda gitmediğinde kendini suçlamaz. Sahi insan nasıl olur da esirger kendinden şefkati? Şefkatli tarafım zaman zaman yanlış seçimlerde bulunmanın, hata yapmanın, kusurlu olmanın ne kadar insani olduğunu biliyor. Bu nedenle beni yargılamıyor utandırmıyor.
Anladım ki Tanrı insanların ayrı yaşamasını istemiyor; bu yüzden tek tek neye ihtiyaçlarını olduğunu açık etmiyor. Beraber yaşamalarını istediğinden hepsine kendileri ve diğerlerinin neye ihtiyacı olduğunu gösteriyor. İnsanlar sadece kendi hayatları için kaygılandıkları, kendilerini kolladıkları için yaşar sanırdım, oysa onları yaşatan tek şey sevgiymiş. Seven insan Tanrı’nın, Tanrı da onun içindedir, çünkü Tanrı sevgidir.
Sayfa 27 - Türkiye İş BankasıKitabı okudu
Köhneleşmiş Memurluğa İthafen..
Bir devlet memuru olarak bunu yazmak benim için zor olsa da gerçekler acıdır; Menuvrier'in ülkemiz bakımından çok güzel tespit ettiği üzere, devlet memuru olmak, düşük maaşlı, itibarı düşük, gelecek vaat etmeyen işlerde çalışmaktır: Bu şekilde masa başında yaşlanmak, çürüyüp tüm kabiliyetlerimiz bir bir körelinceye kadar neredeyse hiçbir getirisi olmayan bir mesleğin hiçliğine her gün dahil olmak; fakat bir yandan da düşünmekten, arzulamaktan, harekete geçmekten azat olduğundan dolayı dile getirilemez bir sevinç duymak ve hareketlerini düzenli işleyen bir saat gibi tanzim eden, kendisini harekete geçmenin, yaşamanın yorucu şerefinden uzak tutan kurallara tabi olmaktır.
Şeytan Etkisi ilişkisi
-İki insanın karşılaşmasının tesadüf olmaması gibi iki kitabı aynı anda okuyor olmam da tesadüf değilmiş. Philip Zimbardo'nun ünlü Stanford hapishanesi deneyi sıradan insanın eline yetke verildiğinde nasıl da acımasızlaşabildiğinin çok ilginç bir belgesini oluşturur.