Baz, henüz Kevok'a seni seviyorum demediğini hatırlıyor.
Ölüm yolculuğuna birlikte çıkmalarına, Kevok için ölümü göze almasına rağmen.
Şimdi zamanı mı?
'Kevok',diyor
"Kevok"...
Başka bir söz çıkmıyor ağzından.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz.
Sîlûetê te li ser pelên papîrûsan dinivîsim
di bin çeng de bi xwe re digerînim
te ji kesên nexwendî dipirsim
geometriya gulê nizanin
lê tu, bi dev û lêv, stû û rû
pêk tê, ji senfoniyên çirçirkan
ên nîvê şevê havînê
Bê ...
Silüetini papirüs yapraklarına çiziyorum.
Koltuk altımda tutup kendimle gezdiriyorum.
Seni okumamışlara ( eğitimsiz) soruyorum,
Gülün Geometrisini bilmezler.
Ama sen ağız ve dudağınla, boyun ve çehrenle
Gerçekleştiriyorsun yaz gece yarılarındaki
Cırcır böceği senfonisini
Gel ...
Bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı
çıt diyor kırılıyoruz
öfke kadar saydamız o zamanlar
Ve kırılgan
Bıçak kadar
Kızım demeyi öğrettiğin için
O tanrısal kokun
Ve gülüşündeki baban için
Mazlum" dediler, "öldü..." Birden üşüdüm yaz ortasında... Birden yapayalnız kaldım sanki! Gözlerim kurudu sanki, ağlayamadım o an; koşamadım, konuşamadım.
Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm, Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını...
gözlerini sil ve bu sevda kadar koyu bir çay tutuştur ellerime
yok, gitme!
gitme, sen gidince sevmek yüreğimde düğümleniyor
özlemeyi yutkunuyorum
sonra pencerene ürkek kuşlar konuyor
şu gök var ya şu gök, birden üstüme çöküyor
yok, gitme
gitme aç göğsünü ısnıp kalayım öyle
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin,
Su olsan kimse içmez,
Ölür de susundan
Yol olsan kimse geçmez,
Sarp kayalara uğratır da yolunu
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın dağ başına,
Bir ağaç bulursun
Tellersin pullarsın
Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün, bir de bulutları görürsün
Köpürmüş gelen bulutları
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı
Tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı..