Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
HAGY
HAGY
@Tostoyevski
Kitaplar hakkında fikir sahibi olmak isteyen herkesi beklerim.
Kitabı okuyun okutun merak etmeyin sizi ısırmaz.
Gogolun Paltosunda
109 okur puanı
Haziran 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Bir ayaklanmanın naif yorumu
Herkese merhabalar;
Bugün Sabahattin Ali'nin Esirler adlı ilk ve tek Tiyatro oyununu inceleyeceğim.
Sabahattin Ali, kendisine yüklenen "Sosyalist" algısını yıkmak için 1936 senesinde kaleme aldığı bu eserinde tarihimizde önemli bir yer tutan Kürşat Ayaklanmasını "işlemektedir".
Sabahattin Ali'yi ve işlediği konuları bilenler için "Esirler" epey şaşırtıcı bir konuya sahip olsa da eseri okumaya başladığımda kitabın üslubundaki farklılıktan Sabahattin Ali'nin bu esere de kendinde çok şey kattığını anladım.
Sabahattin Ali Kürşat Ayaklanması konusu etrafında aşk, özgürlük, fedakarlık gibi evrensel konuları de eserine yedirmiş ve deyim yerindeyse bir efsaneye yeniden kendince bir hayat vermiştir.
Kitabı sadece işlediği konudan dolayı okuyacak olan okurlar bana göre kullanılan cümlelerden ve konunun işlenişinden dolayı biraz şaşıracaklar bu nedenle "Esirler" beğenilme ve beğenilmeme konusunda her iki uca da yakın bir eserdir.
Ben Sabahattin Ali'nin bu eserini çok beğendim ve Türk milleti için birçok anlama gelen bir olayı hamasetten ve abartmadan uzak durarak içine evrensel ögeleri de serpiştirerek işlemesini takdire şayan buldum.
Bütün bu özelliklerinden dolayı "Esirler" bence zamansız bir eser olup günümüzde de güncelliğini korumaya devam etmektedir.
Sözün özü edebiyata sevgisi olan herkese bu kitabı öneriyorum.
Bir incelemenin daha sonuna geldim. Bir başka incelemede görüşüne kadar kitaplarla kalın.
Remzi Çetin'in de dediği gibi "bol okumalı günleriniz olsun".
Prangaların gölgesinde bir ütopya
Herkese merhabalar yeni bir inceleme ile karşınızdayım.
Bugünkü incelediğim kitap ütopya türünün ilk ve en bilinen örneklerinden birisi olan Güneş Ülkesi.
Güneş Ülkesi bir Dominiken tarikatı üyesi olan Tommaso Campanella'nın hapishanedeyken yazdığı ve kendi ütopik toplumunu anlattığı eseridir.
Güneş Ülkesi özel mülkiyetin olmadığı, kişiler
Tek bir ciltte Avrupa'yı anlayabilmek
Herkese selamlar uzun bir aradan sonra yeni bir kitap incelemesi yazıyorum.
Bu incelememin konusu J.M. Roberts'ın Avrupa Tarihi kitabıdır.
Kitap Avrupa Kıtasının oluşumundan başlayarak bizi yüzlerce sayfa sürecek bir yolculuğa çıkarıyor.
Neler yok ki bu yolculukta Minos uygarlığı, Büyük İskender'in Asya seferi, Roma İmparatorluğu,
Okur Takip Önerileri
Bir Edebi-Feminist Manifesto
Virginia Woolf'ün Ekim 1928'de okunan iki bildirisine dayanan bu kitap Kadın ve Kurmaca teması üzerinden kadının edebiyattaki ve toplumdaki yeri üzerine ciddi sorgulamalar yapmaktadır. Bu kült eser tarih boyunca aşağılanan, ikinci plana atılan kadının edebiyatta var oluşunun destanı olarak da okunabilir. Günümüzün popüler kavramlarından Feminizm'i anlamak için bir temel metin olarak da okunabilir.
Kitabın hangi yönüyle okunmak istendiği okura kalsa da her iki yönüyle de yaklaşık 100 sene öncesinden bugünü aydınlatan ve insanı cinsiyet kavramı, eşitlik, kadın hakları gibi meseleler üzerinde kafa yormaya teşvik etmekle beraber okura bu kavramlara farklı pencerelerden bakabilme fırsatı vermektedir.
Feminizm, kadın hareketleri gibi konularda fikir edinmek isteyen herkesin bu kitabı okumasını öneriyorum.
Herkese bol okumalı günler diliyorum.
Gece Yarısı Kütüphanesi yahut bir modern dünya masalı
2012 yapımı About Time diye bir film vardı. Filmde ana karakter geçmişine gidip tercihlerini değiştirerek farklı hayatları yaşıyordu. Yaşadığımız hayatın paralel evrenlerdeki farklı versiyonlarında acaba neler oluyor? Sorusuna cevap arayan bir filmdi.
Gece Yarısı Kütüphanesini okurken de bu filmi izlediğim zaman hissettiklerimi hissettim.
Kitap boyunca Nora Seed ile empati yapabildim. Herkesin hayatındaki bir şeylerden şikayetçi olduğu günümüz dünyasında okunması ve iyi anlaşılması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kitabın akıcı dili, okuru kendisine çeken kurgusuyla Matt Haıg'in başarılı bir eser ortaya çıkardığını düşünüyorum ve yazarın diğer kitaplarını da okumayı çok istiyorum.
İncelememi sonlandırırken herkese bol okumalı günler diliyorum.
Siyaset felsefesinin düşünsel serüveni.
2 aylık yorucu bir sürecin ardından ''Siyasi Düşünce Tarihi'' nihayet bitti. Yorucu ama bir o kadar da verimli 2 ayımı geçirdiğim bu kitabın bir incelemeyi kesinlikle hak ettiğini düşünüyorum ve yazıma başlıyorum.
Kitap Platondan Freud'a, Augustinustan Marx'a kadar kendi dönemine ve insanlığa yön vermiş Batı felsefesi filozoflarını kendi dönemlerinin perspektiflerinde, belirli başlıklar altında inceliyor.
Filozofların fikirlerini belirli başlıklar altında belirtmeleri karşılaştırmalı okuma yapmak için son derece uygun.
Ayrıca kitap didaktik ve yansız anlatımıyla filozofları her yönden ele alsa da kitabın ders kitabı olarak kullanılması sebebiyle zaman zaman okuru adeta bir bilgi bombardımanına tutuyor bu nedenle. siyaset felsefesine giriş yapmak için uygun bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Siyaset felsefesine daha önceden giriş yapıp sindirerek karşılaştırmalı okuma yapmak isteyenler içinse harika bir kitap.
Her bölüm sonunda ilgili filozofla ilgili ek okuma yapmak isteyenlere kitap önerisi yapılması bence takdire şayan bir detay olmuş.
Uzun lafın kısası siyaset felsefesi konusunda bilginizi genişletmek ve karşılaştırmalı okuma yaparak düşünce dünyanızda benzer konularda farklı bakış açıları geliştirmek istiyorsanız ''Siyasi Düşünce Tarihi'' özenli çevirisi ve insana yeni bakış açıları kazandıran tarzıyla sizleri bekliyor diyebilirim.
Şimdilik benden bu kadar hoşça kalın kitapla kalın.
Bir Türk münevverinin gözünden 1920'lerin fikir alemi
Muasır Avrupa'da Siyasi ve İçtimai Fikirler Ve Fikri Cereyanlar: büyük Türk fikir adamı ve siyasetçi Yusuf Akçura'nın 1923 senesinde yazdığı kitaptır.
Kitaptan önce Yusuf Akçura'nın hayatından bahsetmek istiyorum.
2 Aralık 1876'da Kırım Türklerinden aristokrat bir aileye mensup olarak doğdu. Babasının ölümü üzerine Annesiyle
Muasır Avrupa'da Siyasi ve İctimai Fikirler ve Fikri CereyanlarYusuf Akçura · Ötüken Neşriyat · 201675 okunma
Cezalandırmanın Tarihi: Madalyonun öteki yüzü
Suçlar, otoritelerin suç olarak nitelendirdiği davranışlardır. Suç işleyen bir kimse otoriteye de karşı gelmiş olur ve cezalandırılır.
Bu Tarih öncesinde Sicilya, Addaura'daki yontma taş devrinden kalma mağaralarda da günümüzün modern dünyasında da görülür.
Cezalandırma için tarih boyunca farklı yöntemler kullanılmıştır.
Kullanılan yöntem
"Bin Cihana değişmem şu öksüz Türklüğümü..."
Milattan Önce 528 bir tarafta başlarındaki kana doymayan Kirosla dünyayı kasıp kavuran ateş ve rüzgar imparatorluğu Persler diğer tarafta Kirosu kana doyurmaya and içmiş Tomris Hatunun önderliğinde çoğunluğu kadın olan Yafes'in çocukları Türkler.
Tarih o zaman kadar hiç bu kadar acımasız bir savaşı yazmadı.
Ben bu kitapta tarih'in o zamana kadar
Arapların Ahmet Mithat Efendisi "Corci Zeydan"
Bazı yazarlar vardır tüm dünyada sevilir ve okunur o yazarlar birçok gence de edebiyat yolunda ışık tutar,dünya edebiyatına yeni bir soluk getirir,Dostoyevski gibi.
Ancak bazı yazarlar da vardır ki tüm dünyada tanınmasa da kendi milletini etkiler ve edebiyat yolunda milleti için koca bir çınar olur daima saygı duyulan ve gölgesinden istifade
Son durak:Ve yollar ayrılır
Esir Şehirde ve onun mahpusunda Kâmil Bey zor günler geçirmiş ve zamanda onunla birlikte ilerlemiş ve yıllar yılları kovalamıştır.
Sene 1930,kamil bey hapse gireli 10 yıl,vatan kurtarılalı 8 yıl ve yeni devlet kurulalı 7 yıl geçmiş ve yine bir yol ayrımına gelinmiştir.
Yıllarca çeşitli bahanelerle gizlenen ihtiraslar nice dava arkadaşını
Esir Şehrin Mahpusu
Kamil Bey esir ülkenin esir başkentide birçok şey yaşadıktan sonra "hürriyet hürriyet aziz hürriyet" nidalarıyla kendini hapishanede bulur.
Hapishanede kendine yeni bir düzen kurmaya çalışırken kendini kurulu bir düzenin içinde bulur.
Dışarı esirlik vardır ama içerde de hürriyet yoktur.
Dışarıdaki işgal güçlerinin,işbirlikçiler yerlerini Koğuş ağalarına,yolsuzluktan başka iş bilmeyen görevlilere bırakmıştır.
Yeni bir tutsaklık başlamıştır ve bu somut bir tutsaklıktır bunu da Kamil Bey iliklerine kadar hissedecektir.
Kemal Tahir bu romanında da işgal yıllarında geçiyor ancak tek bir farkla bu sefer mekân esaretin sembolü hapisane ancak değişen sadece mekân.
Hapishane de en az dışarısı kadar kokuşmuş dışarısı kadar teslimiyetçi.
Bu romanında Kemal Tahir hapishane yaşamını,oradaki jargonu,görevlilerin tutumunu son derece gerçekçi bir şekilde okura yansıtmış.(Bunda kendisinin 12 sene hapis yatmasının da payı var.)
Ayrıca ana karakter karakter kadar yan karakterler de gerçekten güçlü mesela Binbaşı Arif Bey karakteri gerçek bir İttihatçı olarak yansıtılmış bize.
Yer yer yaptığı özeleştiri niteliğindeki konuşmaları da bize bir dönemi gerçekçi bir şekilde özetliyor.
Bunda Kemal Tahir'in samimi üslubunun da payı büyük.
Esir Şehrin Mahpusu tek başına bir roman olarak da bir devam romanı olarak da kesinlikle okunmayı hak eden bir roman ancak kitap yarısından sonra akıcı olmaya başlıyor ve bu sayfalara kadar biraz sıkılabilirsiniz ancak sabredebilirseniz sizi bir şaheser bekliyor.
Serinin son kitabı Yol Ayrımında görüşmek üzere kitapla kalın.
Özgürlük marşıyla gelen esaret
Sene 1920 600 yıllık imparatorluk son nefesini veriyor düşmanları mirastan pay alma peşinde Osmanlının son başkenti de düşman toplarının gölgesinde esir durumda.Osmanlı için herşey bitiuor ve Kamil Bey bu esir ülkenin esir başkentine dönüyor roman burada başlıyor.
Esaret sadece şehirde değil,insanların yüreklerine de sinmiş durumda,gönüllere prangalar vurulmuş insanlar da bunları kabullenmiş durumda.
Kamil Bey bu karmaşa da kendini kurtarmaya çalışırken bir anda kendisini vatanın kurtuluşu için çalışanların yanında bulur.
Roman boyunca ihaneti-sadakati,yaşamı -ölümü,karanlığı-aydınlığı ve en önemlisi esareti tüm çıplaklığıyla görüyor.zıtlıklar arasındaki bu yolculuğu da hiç ummadığı bir yerde hapishanede son buluyor.
Kitap boyunca o döneminki İstanbul'u ve insanlarının kafa yapısını çok da güzel bir şekilde gördüm ve hissettim.Bu noktada Kemal Tahir çok iyi bir iş çıkarmış.
Aynı zamanda dikkatimi çeken bir ayrıntıdan da söz etmek istiyorum Kamil Bey yargılanırken Fransız ihtilalinin marşı Marsellez çalıyordu.
Bir tarafta "Hürriyet,hürriyet aziz hürriyet" nidaları diğer tarafta mahkumiyet tam da kitabın temasına uygun bir olay olmuş.
Kitapta beğenmediğim herhangi bir nokta yok belki kitaptaki atmosfere adapte olabilmek vakit alsa da oraya adapte olduktan sonra benim gibi serinin diğer tüm kitaplarını okumak isteyeceksiniz.
Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.
İyi okumalar kitapseverler.
Bir Edebiyatçının Otopsisi
Babaya Mektup kısaca tanımlamak gerekirse dünyaca ünlü yazar Franz Kafka'nın babası Hermann Kafka'ya 1919 yılında yazdığı ancak ölümünden sonra yayımlanan mektubudur.
Kitabın adı her ne kadar "Babaya Mektup" olsa da bir bakıma Kafka'nın kendisiyle de iç hesaplaşması olmuş.
Kitapta Kafka kendi ruhunu geçmişini karakterini sanki bir cesede otopsi yapan doktor gibi dikkatle incelemiş ve onu nedenleriyle birlikte incelemiş.
Kitap 80 küsur sayfa olmasına rağmen okuduğunuzda birçok tuğla kalınlığında kitabın veremediği rahatsızlık ve kafa karışıklığını verebiliyor.
Kitabın verdiği rahatsızlığın sebebi kitapta kendimizden bulduğumuz ve kendimize bile itiraf edemediğimiz kusurlarımız,aile yaşamımızdaki sorunlar Kafka bunları bütün çıplaklığıyla anlatmış.
Kendisi genç sayılabilecek bir yaşta ölse de arkasında anlaşılmayı bekleyen bir külliyat bırakmıştı.
Onu ilk okumaya başladığım da dilini fazla depresif bulmuştum üslubu da bana sert gelmişti.
Milenaya Mektuplar'ı okuduktan sonra onu biraz anlayabilmiştim.
Bu kitap benim için de bir otopsiyi izlemek gibi oldu ve Kafkayı yakından tanımak da gerçek bir zevkti.
Kitabın dili de sade ve akıcı olduğundan diğer Kafka kitaplarından çok daha kısa sürelerde bitebilir.
Panama Yayıncılık da kitabı gerçekten hakkını vererek çevirmiş bu baskıyı da tavsiye ediyorum siz de bir zahmet okuyun.
Kitapla kalın başka bir incelemede görüşmek üzere.
İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
Mucizelere inanır mısınız?
Ben inanırım bazen hayat size gülen yüzünü gösterir ve bu fırsatı değerlendirebilirseniz sizin için hiçbir şey eskisi gibi olmaz ve yeni bir hayata adım atarsınız.
Bu sizin yıldızınızın parladığı bir andır bu anı değerlendiremezseniz de geçmiş olsun o an bir daha geri gelmez.
Bu an genelde 1 insan için önemlidir ancak bazı anlar 1 insan için olur ve tüm insanlığı etkiler bu insanlığın yıldızının parladığı bir andır.
Bu kitapta da Stefan Zweig 14 adet insanlığın yıldızının parladığı anı derlemiş ve kendi üslubuyla anlatmış.
Açılışın Fatih'le kapanışın da Lenin'le olması arada Napolyon,Goethe,Dostoyevski ve Tolstoy gibi isimlerin de bulunması kitaba ayrı bir hava katmış bir de bu değerli kişilere Zweig'ın anlatım tarzı eklenince ortaya çok sağlam bir biyografik kitap çıkmış.
Kitap 1922'de yazılmasına rağmen sanki günümüzdeki yazılmışçasına bana hitap etti.
Panama yayınları da Zweig'a yakışan bir tasarım ve çeviri ile okuma keyfimi arttırdı.
Kitabı her ne kadar beğenmiş olsam da Zweig'ın Lenini biraz kısa alması,James Watt,Karl Marx,Edison gibi önemli insanları almaması gibi sebeplerden dolayı 1 puan kırıyorum ve kitabı kesinlikle öneriyorum.
Hem tarihi bir şeyler okuyup hem de edebi zevk almak istiyorsanız kesinlikle okuyun.
Neyse incelememi sonlandırıyorum kitapla kalın.
